19 Ekim 2024 Cumartesi

Edinburgh 3.Gün


Edinburgh'deki üçüncü günümüzde Royal Mile'ın bu sefer diğer tarafına doğru yürüyoruz. Daha önce söylediğim gibi bu yolun bir ucunda Edinburgh kalesi, diğer ucunda kraliyetin İskoçya'daki ikametgahı Holyrood Sarayı var. Bizim de bugünkü ilk durağımız Holyrood Sarayı. Bu yol üzerinde turistlerin ilgisini çekecek bir sürü yer var. Örneğin yandaki fotoğrafta görülen saat kulesiyle dikkat çeken yapı, Cannongate Tolbooth. Tarihi 1591 yılına uzanan binanın içinde, People's Story yer alıyor. Biz içine girmedik ama bu müzede, 18.yy'dan günümüze röprodüksiyonlarla kent sakinlerinin tarihini anlatan günlük yaşam betimlenmiş. 

Yine bu yol üzerinde yer alan Cannongate Kirk, 1688 yılında inşa edilmiş. Bu klisenin Calton Hill manzaralı mezarlığında Adam Smith gibi pek çok ünlü kişinin mezarı bulunuyor. 
Üçüncü gün planımız yandaki gibi. 5 ile gösterilen ve aynı zamanda 1 numaralı yer kaldığımız otel. 2 numara ile gösterilen yer ise Holyrood Sarayı. 3 numaralı yer bu gezimizde uğrayacağımız ilk distillery yani damıtımevi olan Holyrood Disrillery. 4 numara ile gösterilen yer ise gün batımını izlemek için sona bıraktığımız Calton Hill.
Royal Mile'ın sonunda Holyrood Sarayı'nın sizi ilk karşılayan yapısı daha önce Queen's Gallery olan şimdiki adıyla King's Gallery. Biz buranın içine girmedik, burada Kraliyet Koleksiyonu'ndan eski tablolar, nadir mobilyalar, dekoratif sanatlar ve geniş fotoğraf koleksiyonundan görsellerin yer aldığı değişen sergiler yer alıyor.
Holyrood sarayının içini gezmek için diğer yerler gibi önceden bilet almanıza gerek yok çünkü fazla kalabalık değil. Giriş ücretine audioguide da dahil. Elinize verdikleri audioguide cihazında çocuklar için ayrı hazırlanmış, görseller ve bulmacalarla desteklenen ayrı bir menü mevcut.
Ana girişten sonra sarayın içinde sizi geniş bir avlu karşılıyor. Bu saray hala aktif olarak çeşitli etkinlikler için kullanılıyor. Hatta biz gittikten bir hafta sonra yapılacak kralın da katılacağı bir garden partinin hazırlıkları sürüyordu. Sarayda, İskoçya kraliçesi Mary'nin odaları olduğu gibi korunmuş. Dar, dik ve dolambaçlı bir merdivenle ulaşılan sarayın en eski bölümlerinden biri de Mary ve ikinci kocası Lord Darnley'nin yatak odası. Bu odanın hemen yanında Mary'nin özel sekreteri David Rizzio'nun öldürülmesine tanık olduğu küçük Akşam Yemeği Odası yer alıyor. Kıskanç kocası Lord Darnley ve bir grup güçlü İskoç lordu tarafından öldürülen Rizzio'nun vücudundaki kan lekelerinin, herkesin görmesi için bırakıldığı Dış Oda'da hala görülebildiği iddia ediliyor. 
Sarayın içini gezmeyi bitirdiğinizde sizi şaşırtıcı bir şekilde Holyrood Abbey'nin harabeleri karşılıyor. 1128 yılında Kral I. David'in, Arthur's Seat'in eteklerindeki ormanda avlanırken, bir geyiğin boynuzları arasında kutsal haç (yani holyrood) görmesiyle, bu bölgeye Kutsal Ruh'a adanmış yeni bir dini yapı inşa edilmesine karar veriliyor. Holyrood Manastırı'nda restorasyon çalışmaları devam etse de hala ziyaretçilerin erişimine açık. Manastırın ayakta kalan çatısız nefi, Romanesk kemerleri, Gotik pencereleri ve tonozlu tavanı, bir zamanlar muhteşem olan bu binanın ihtişamını hayal etmemize yardımcı oluyor. Gezi bittiğinde çıkış kapısına doğru giderken sarayın bakımlı bahçelerine hayran olmamak elde değil. 
Sarayın güneyinde, Arthur's Seat olarak bilinen volkanik tepenin de bulunduğu Holyrood Park yer alıyor. Arthur's Seat'in en tepesine çıkıp inmek yürüyüş temponuza göre bir iki saat arası sürüyormuş ama biz o çabayı göze alamadık. Holyrood Park'ın kenarından yürüyerek bugünkü ikinci durağımız olan Holyrood Distillery'e doğru ilerledik. Parkın kenarında durup sandviçlerimizi yiyerek öğle yemeği molası vermeyi de ihmal etmedik. 
Holyrood Distillery, oldukça küçük bir damıtımevi ve Edinburgh içinde görebileceğiniz tek damıtımevi. Gitmeden önce internetten belirli saatlerde düzenlenen rehberli tur satın alabilirsiniz. Biz öyle yaptık. Bu damıtımevi aslında daha önce tren istasyonu olan bir yapının içine kurulmuş. Tarihi yapının içine duvarlara zarar vermeden sığabilmek için de imbiklere kendine özel bir şekil vermek zorunda kalmışlar. Edinburgh çok eskiden hava kirliliğinin yoğun olduğu ve içinde birçok damıtımevi bulunan bir şehirmiş. Kraliçe Viktorya, damtımevlerini ve çevre kirliliğini azaltmak için zekice bir yöntem bulmuş; vergileri artırmak. Artan maliyetler karşısında şehir içindeki damıtımevleri bir bir kapanmaya başlamış. Yıllar sonra şehrin içinde açılan tek damıtımevi de bu sebeple Holyrood Distillery. Fakat onların da karşısına büyük bir engel çıkmış; pandemi. 2019 yılında kurulan damıtımevi, üretime geçmeye fırsat bulamadan pandemi ile yüzleşmek zorunda kalmış. İskoçya gezisi boyunca gezdiğimiz bütün damıtımevlerinden anladığım aslında viski yapımı çok zor bir şey değil, püf noktalarını bilirsen tabii ve asıl iş fıçılarda oluyor. Bir içkiye viski denebilmesi için fıçıda 3 yıl 1 gün vakit geçirmesi gerekiyor. Haliyle, bu damıtımevi ilk ürününü 2023 yılında ortaya çıkarmış ve ilk mahsul şişeler hemen tükenmiş. İkinci mahsul de çıkmıştı, fakat henüz yeni bir damıtımevi olduğundan satınalmaya değecek kadar güzel değildi. Onun yerine newmake denilen aslında olmamış viski de denebilecek küçük şişelerde satılan ürünlerinden aldık. Çikolata aromalı gibi olan kavrulmuş buğdaydan yapılan newmake güzel olsa da diğer aldığımız şişeleri çok beğenmedik. Hala evde duruyorlar. Bu damıtımevinin çok hoş bir kafesi var. Bu kafede farklı viskileri deneyip, bir şeyler atıştırabiliyorsunuz. Hatta ortadaki kutu oyunlarından oynayıp eğlenceli vakit geçirebiliyorsunuz.
Ve bugünkü son durağımız Calton Hill. Çok tepede gibi görünse de çıkması o kadar da yorucu değil. Bu tepedeki anıtlar sebebiyle, Edinburgh'ya "Kuzeyin Atina'sı" denmesine yol açmış. Tepenin üstünde yer alan yapılardan biri City Observatory. Hemen yanında 30 m yüksekliğinde Nelson Monument yer alıyor. Calton Hill üzerindeki en ilgi çekici yapı ise National Monument. Dor düzenindeki sütunlarla devasa bir Yunan tapınağını andıran anıt, uzaktan bakıldığında 12 sütundan oluşan tek bir ön cepheye sahipmiş gibi görünüoyr ama bu aslında yarım kalmış bir yapı. Sanki yıllar içinde yıkılmış gibi görünen bu anıt aslında 1820'lerde planlanmış ve finansman bitince yarım kalmış. 
Tepeden inince bizi ilk gün gittiğimiz Princes Street karşılıyor. Bu cadde üzerinde yer alan, çiçek tarhlarının üzerinde yükselen yandaki Neo-Gotik yapı, Scott Monument. 61 metre yüksekliğindeki bu anıt, romancı Sir Walter Scott anısına yapılmış.
Böylece üçüncü günün sonuna geldik. Edinburgh'daki dördüncü günümüzü şehrin biraz daha dışındaki yerlerde geçireceğiz...





 




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder