6 Ağustos 2023 Pazar

Notre Dame Katedrali

Paris, M.Ö. 3. yy'da Seine nehri üzerindeki en büyük ada olan Ile de la Cite'de Kletler tarafından kurulmuş. Parisililer olarak bilinen ve balıkçı kabilesi olan Keltler, Seine nehri üzerindeki yedi adaya yerleşmişler. M.Ö. 52 yılında bölgeyi ele geçiren Romalılar bu yerleşime Lutetia adını vermiş. Paris'in kuruluş yeri olan Ile de la Cite adasında, günümüzde, Sainte-Chapelle ve Notre-Dame katedralleri gibi görkemli yapılar yer alıyor. 

Yıllar önce çatısı yanan Notre-Dame Katedrali hala restorasyon altında ve ziyarete kapalı. Katedralin batı cephesine kurulan merdivenlerde insanlar oturarak, bu cephenin görüntüsünün keyfini çıkartıyorlar. Roma döneminde bir tapınağın bulunduğu alana daha sonra yapılan kiliseler çeşitli sebeplerle yıkılınca, yerine 12.yy'da Gotik tarzında bir katedral yapılmış. Gotik tarzın özelliklerinden olan taştan ince ayaklar, dar kaburgalar ve geniş pencerelere sahip olan katedral, yıllar içinde birçok önemli olaya şahit olmuş. Victor Hugo'nun, Notre-Dame'ın Kamburu eserinde önemli bir rol oynamış, Charles de Gaulle'ün 1970 yılındaki cenaze töreni burada yapılmıştır. 
Batı cephesindeki üç taçkapı ve gülpencere arasında uzanan Galerie des Rois'da, Yahuda krallarının betimlendiği 28 kabartma bulunuyor. Orjinal tasvirler Fransa krallarını simgeledikleri gerekçesiyle, 19.yy'da bu heykeller eklenmiş. 

Notre-Dame ziyarete kapalı olduğundan turistlerin ilgisi aynı ada içinde bulunan ve yine Gotik tarzda yapılan Sainte-Chapelle'ineydi. Bu sebeple, önünde uzun kuyruklar vardı.  Paris'teki 3.günümüzün büyük bir kısmını Lourve müzesinde geçirdiğimizden çok yorulmuştuk. Bu yüzden bu şapeli es geçtik ve yürüyerek geldiğimiz Ile de la Cite'den metroyu kullanarak otelimize geri döndük.


18 Haziran 2023 Pazar

Lourve Müzesi


Lourve müzesi, Paris'e gitme sebebim diyebilirim. Eski sarayın binalarını kullanan bu müze, dünyanın en büyük müzesi. Öyle ki bütün gün müzeyi gezdikten sonra çıktığımızda adım atacak halimiz kalmamıştı. En başa dönmek gerekirse, müze biletlerinizi aylar öncesinden almanız gerekiyor. Biz iki ay öncesinden aldığımızda, bir önceki haftanın biletleri bitmişti mesela. 

Bunun sebebi turistlerin yoğun olduğu Nisan ayında gitmemiz de olabilir. Mart ayı biletleri hala boştu çünkü. Müzeye gittiğinizde de sınırlı sayıda bilet bulmanız mümkün sanırım ama sıra beklemeniz ve risk almanız gerekiyor. Biletler, giriş saatine göre satılıyor. Bana sorarsanız sizin için mümkün olan en erken saate alın, saat ilerledikçe müze daha da kalabalıklaşıyor. Elinizdeki biletin giriş saatinden çok önce orada olmanızın bir anlamı yok zira giriş saati gelene kadar kapıda bekletiyorlar. Bu kadar girizgâhtan sonra, müzeye girer girmez ilk durağımız tabii ki Mona Lisa oluyor. Müze, üç kanattan oluşuyor: Richelieu, Sully ve Denon. Mona Lisa, Denon kanadında yer alıyor. Leonardo, resimlerinde belirgin dış çizgiler ve sert renk geçişleri kullanmıyordu. Ona göre, ışık ve gölge herhangi bir çizgi olmadan duman gibi birbirine karışmalıydı. Bu tekniğe Latince "dumanlı" anlamına gelen "sfumato" deniliyor. Bu teknik sayesinde, resim, hayal gücümüze daima bir şeyler bırakıyor. Mona Lisa'nın nasıl bir ruh hali içinde olduğunu anlayamıyoruz. 
Bu resmi ortaokul resim öğretmenimizin bize gösterip anlattığı zamanı hatırlıyorum. Yüzünün yarısını kapatıp baktığımızda Mona Lisa mutlu, diğer yarısına baktığımızda hüzünlü gibi duruyordu. Bu durumdan çok etkilenmiştim. Ayrıca, Mona Lisa'nın gözleri sürekli sizi izliyor gibi. Resme nereden bakarsanız bakın, Mona Lisa hep size bakıyor gibi görünüyor. Peki bu kadar anlattıktan sonra, Mona Lisa kimdir? Lisa Gherardini, 16.yy'ın başlarında Floransa'da yaşamıştır. Zengin ipek tüccarı Francesco del Giocondo'nun karısıdır. Şık kıyafeti, onun sosyal statüsünü gösterir. Kıyafetinin üzerinde, büyük transparan bir ipek görülmektedir. Mona Lisa, aslında bitmemiş bir tablodur. Lisa'nın arkasında görülen manzara henüz tamamlanmamıştır. Leonardo, bu esere 1503 yılında başlamıştır ve gittiği her yere onu da götürmüştür. 1516 yılında, kralın davetiyle Fransa'ya geldiğinde, kral tabloyu ondan satın almıştır. Böylece, tablo Fransız kraliyet koleksiyonuna katılmıştır. Leonardo'nun babası, onun resme olan kabiliyetini keşfedince, onu Verrochio'nun atölyesine çırak olarak vermiş. 
Her ne kadar hepimiz Leonardo'yu ünlü bir ressam olarak tanısak da, günümüze ulaşmış ve onun yaptığından emin olunan yaklaşık 20 adet tablosu mevcut. Lourve müzesindeki bir başka önemli eser ise "Halka Yol Gösteren Özgürlük". Bu eser, Fransız romantik ressam Eugene Delacroix tarafından yapılmış ve Kral 10. Charles'ın devrilmesine yol açan üç günlük halk ayaklanmasını konu alıyor. 
Denon kanadında 1.katta, İspanyol, Büyük Britanya, Fransa ve İtalyan resim sanatından örneklerin yanı sıra Yunan heykel sanatından heykeller ve Fransız kraliyet mücevherlerinin sergilendiği Apollon Galerisi yer alıyor. Müze çok büyük olduğundan her gün farklı bir bölümü kapalı oluyor. Biz gittiğimizde Richelieu kanadındaki Napolyon apartmanları ve Kuzey Avrupa resim sanatından örnekler sergilenen bölümler kapalıydı. Öğle yemeğimizi Cafe Richelieu Angelina'da yedik. Manzarası, yemekler ve fiyat/performansı oldukça iyiydi. 
Delacroix'la benzer dönemde yaşamış, fakat onun zıddı öğretilere sahip olan Dominique Ingres'in Valpinçonlu Yıkanan Kadın eserini, Sully kanadının ikinci katında görebilirsiniz. Ingres'in eserlerinde poz veren figurler ve ölçülü bir kompozisyon varken, Delacroix'un eserlerine ise doğaçlama ve düzensizlik hakimdir. 
Müzenin mumyalar ve antik yazıtlarla dolu Mısır bölümü oldukça etkileyici. Arda'nın da en çok hoşuna giden ve sakın bir şekilde gezmek istediği bölüm burası oldu. 
Mumyalar












Sully kanadında, zemin katta, Mısır bölümünün devamında, Yakın Doğu'dan gelen eserler var. Yandaki resimde görülen duvar kabartmaları İran'daki Darius sarayından getirilmiş. 
Lourve müzesinin büyük olmasının haricindeki diğer etkileyici özelliği de aslında eski bir saray olması. Çok değerli eserlerin olduğu bu müzede gezerken bir anda kendinizi bir saray odasında bulabiliyorsunuz.
Son olarak, zeminin altındaki katta, Richelieu kanadında, Fransız heykel sanatından muhteşem örnekler görmeniz mümkün. 
Müzeden çıktıktan sonra, dışarı çıkmadan önce, sizi lüks dükkânların olduğu tuhaf bir yer altı alışveriş merkezi bekliyor. O kadar harika sanat eseri gördükten sonra, insana herşeyi kapitalizme dönüştürmüşler dedirtiyor.



20 Mayıs 2023 Cumartesi

Versay Sarayı

 

Paris'teki 2.günümüzde getyourguide'dan aldığımız turumuzun ikinci durağı olan Versay Sarayı'ndayız. Fransa krallarının hepsinin adı Louis olduğundan benim için sarayı kimin yaptırdığı oldukça kafa karıştırıcı. XIII. Louis tarafından burada yaptırılan av köşkü, XIV. Louis tarafından büyütülerek bugünkü şekli verilmiş. XIV. Louis, sarayı, av köşkünü koruyup, köşk ortada kalacak şekilde etrafına yeni binalar ekleyerek büyütmüş. Sarayı büyütme sebebi, o dönem iyice kontrolden çıkmış olan aristokrat sınıfını kontrol altında tutmak. Saray, bütün aristokrat sınıfının bir arada yaşaması için bu kadar büyük yapılmış. Rehberimizin anlattığına göre kralın bütün hayatı şirk hayvanı gibi geçiyormuş. Öyle ki sabahları yaklaşık 100 kişinin izlediği bir sabah seremonisi ile kalkıp, geceleri benzer şekilde yatma seremonisi ile yatağa giriyormuş. Kraliçeler herkesin gözü önünde doğum yapıyorlarmış ki, gelecekte kral olma olasılığı olan bu bebeği kraliçenin doğurduğu herkes tarafından açıkça bilinsin. 

XIV. Louis, Güneş Kral lakabıyla anılıyormuş, bu sebeple süslemeli kapılarda güneş gibi parlayan adam motifleri var. Avrupa'da belirli dönem bu adamlar niye saçma sapan peruklar takmışlar sorumun cevabını da Versay sarayında buldum. XIV. Louis, 17 yaşında bir hastalık sebebiyle kafası kelleşmeye başlayınca, peruk takmaya başlamış. 
Bundan sonra ona yalakalık yapmak için saçı olan erkekler bile peruk takmaya başlamış ve peruk takmak erkekler arasında bir modaya dönüşmüş. 
Versay'ı yaptıran kişi olduğu için normal olarak XIV. Louis'nin sarayda birçok portresi ve heykeli bulunuyor. Yandaki resim de bunlardan biri. Bu resimde XIV. Louis'nin bacakları oldukça ilgi çekiyor. Ama bu bacaklar ona ait değil, ressama bu resimde bacaklar için daha genç başka bir adam modellik yapmış.
Şimdi Aynalar Salonu olarak bilinen yer eskiden bahçelere bakan bir teras olarak tasarlanmış. Ama Versay bölgesinin iklimi de Ankara'ya benzediğinden bu teras soğuk sebebiyle çok kullanışlı olmamış ve kapalı bir mekana dönüştürülmüş (cam balkon yapmışlar 😛). Orijinal planda Kral ve Kraliçe'nin odaları bu terasa açılıyormuş. Aynalar Salonu birçok tarihi olaya sahne olmuş, bunlardan en önemlisi I. Dünya Savaşı sonunda, mağlup Almanya ile müttefikler arasında bu salonda imzalanan Versay Anlaşması'dır.
XVI. Louis'nin eşi, Avusturya İmparatoriçesi Maria Theresa'nın kızı Marie Antoinette de Versay'ın önemli kişilikleri arasında. Yanda, kraliçenin favori ressamı ve aynı zamanda dönemin ünlü nadir kadın ressamlarından biri olan Élisabeth Vigée Le Brun tarafından yapılmış bir Marie Antoinette portresini görüyorsunuz. Aslında bu resmin hüzünlü bir hikayesi var çünkü resimde görünen boş pusetin içinde kraliçenin en küçük bebeği olması planlanırken, bebek resim tamamlanmadan hayatını kaybedince, puset boş olarak resmedilmiş. Marie Antoinette, halkı fakirlik içinde yaşadığı halde gençliğinde oldukça müsrif bir kraliçeymiş ve liyakatsiz insanları olmayacak görevlere getirmiş. 
Bir süre sonra Versay sarayı yerine sarayın bahçesinde bulunan Le Petit Trianın Şatosunda yaşamaya başlamış. Şatoyu ve bahçesini yeniden dekore etmek için yine müsrif harcamalar yapmış. Marie Antoinette'in sarayını Versay bahçelerinden 20 dakikalık bir yürüyüşle görebilirsiniz. Bahçeler çok büyük olduğundan yürümek istemiyorsanız golf arabaları da kiralayabilirsiniz. Marie Antoniette'nin hayatı giyotinle, Fransız devrimcilerinin elinde son bulmuş. Bahçeleri gezmek için en az iki buçuk saat vakit ayırmanız gerekiyor. Daha önce de bahsettiğim gibi bizim ne yazıkki bahçeleri detaylı bir şekilde gezmeye fazla vaktimiz olmadı. 

6 Mayıs 2023 Cumartesi

Giverny

 

Instagram'dan görüp buraya gitmeliyim dediğim yerler arasındaydı Giverny. Peki Giverny'de ne var? Tabii ki Monet'in o meşhur tablolarında gördüğümüz, masallardan çıkmış gibi duran evi ve muhteşem bahçeleri. Çok şanslıydık ki hava bahçelerde gezmek için harikaydı. Peki buraya gitmek için ne yaptık? Get Your Guide sitesinden bir tur aldık. Sonradan anladık ki ana tur şirketi City Wonders imiş. İkisinden de Giverny turlarını inceleyebilirsiniz. Hangisi hoşunuza giderse ve bütçenize uygunsa, yorumlara da bakıp seçebilirsiniz. 

Biz günübirlik Giverny ve Versailles turunu seçtik. Bir sonraki yazımda anlatacağım ama şimdiden de söyleyeyim, Giverny için verilen süre yeterli olsa da Versailles için yarım gün pek de yeterli olmadı. Turla otelimize 5 dakika yürüme mesafesindeki Eiffel Kulesi'nin önünde buluştuk ve oradan otobüse bindik. Giverny, Paris'in merkezine otobüsle yaklaşık 1 saat. Yol boyunca rehberimiz bize Monet'nin hayatından ve resimlerinden bahsetti. Böylece, evine vardığımızda kendi kendimize gezmemiz için bizi serbest bıraktı, zaten anlatacağı herşeyi anlatmıştı. Monet, resim okumak istediği halde babası tarafından buna izin verilmemiş ve orduya yazdırılmış. Neyse ki bu kaderinden onu teyzesi kurtarmış ve Paris'e gidip sanat eğitimi alması için ona sponsor olmuş. Fakat Monet, sanat akademisinde aradığını bulamamış ve tutkusunun peşinden giderek İzlenimcilik (Empresyonizm) akımının öncüsü olmuş. Monet şanslı bir dönemde yaşıyordu çünkü eski zamanlarda boyaları hazırlamak kolay olmadığından ressamlar sadece atölyelerinde resim yapabiliyorlardı. Açık hava temalı resimler yapacaklarsa önce dışarıda onların taslaklarını yapıp, atölyede renkli boyalarla tamamlıyorlardı. Monet zamanında, küçük tüplerde boyalar üretilmeye başlandı ve dışarıda resimleri tamamlamak mümkün hale geldi. Münih'te Neue Pinakothek'te gördüğümüz, başka bir izlenimci ressam olan Manet'nin yaptığı, "Kayık'ta resim yapan Monet" resmi bu tekniğin çok güzel bir örneğidir. 

Monet ve Manet gibi genç manzara ressamlarının resimleri Paris'teki Salon'a kabul edilmeyince, bu ressamlar reddedilmişler sergisi açmaya karar vermişler. Bu sergideki resimlerden biri de Le Havre limanını resmettiği meşhur "İzlenim, Gün Doğumu" tablosudur. Bu tablonun resim değil ancak adı gibi bir izlenim olabileceğini söyleyerek onu gülünç bulan eleştirmenler, bu sanatçılara "Empresyonistler" (İzlenimciler) adını vermişler. Ama bu sanatçılar bu ismi beğenip sahiplenmişler ve bu adla anılmaya başlanmışlar. Monet resimleri daha önce gezici sergi olarak İstanbul'daki Sabancı müzesine gelmişti ve orada özellikle nilüfer bahçelerine hayran olmuştum. 
Monet'nin resimlerinde gördüğüm nilüfer bahçelerini gerçek hayatta görmek gerçekten çok güzel bir deneyimdi.  Evin içi Monet tablolarıyla doluydu. İki gün sonra Monet'in başka ünlü tablolarını da D'Orsay müzesinde görme şansına eriştik. Onu da daha sonra anlatacağım. Şimdi Monet'in hayat hikayesine devam etmek istiyorum. Camille Doncieux ile evlenen Monet'nin iki çocuğu oldu. Monet, 1876'da Ernest and Alice Hoschedé çifti ile tanıştı. Ekonomik olarak zor durumda olan Monet ve hasta eşi Camille, çocuklarıyla beraber bu çiftin evine yazı geçirmek için yerleşti ancak orada uzun süre kaldılar. Zamanının büyük bölümünü Paris'te geçiren Ernest Hoschedé, 1878'de sırra kadem bastı ve bir sene sonra da Camille öldü. Alice'in altı, Monet'nin iki çocuğuyla birlikte 8 kişilik bir aile oldular. Monet'nin işleri iyi gitmeye başlayınca bu büyük aile için kırsaldaki Giverny'deki bu evi satın almışlar. Monet, nilüfer bahçelerinin olduğu kısmı daha sonra satın alarak eve dahil etmiş. Evin hemen yanında Monet'nin resim yaptığı atölyesi şimdi müzenin hediyelik eşya dükkanı olarak kullanılıyor. Monet öldükten sonra evle Alice'nin çocuklarından biri ilgilenmeye başlamış. Bahçeler gerçekten muhteşem. Monet, aynı manzarayı günün farklı zamanlarında farklı ışıklar altında ve yılın farklı mevsimlerinde resmetmeyi çok severmiş. Bu sebeple, birbirine benzeyen birçok tablosu mevcut. Müzeyi gezmemiz bittikten sonra evin hemen yanındaki sokakta dolaştık ve çok güzel bir öğle yemeği yedik. 
Zamanın nasıl akıp geçtiğini fark etmediğimizden otobüsün bizi beklediği yere koşarak yetişmek zorunda kaldık. 





29 Nisan 2023 Cumartesi

Paris: 1.gün

 

Fransa'ya 6 kez gidip bir kere bile Paris'e gitmediğimi düşününce, dünyada turistlerin en çok ziyaret ettiği şehirlerden biri olan bu yeri de artık görmeliyiz dedim. Ankara'dan Paris'e salı ve cumartesi günleri direk uçuşlar var. Biz de kolay olsun diye bu yolu tercih ettik. Bu seyahati planlarken yine sygictravel uygulamasını kullandım. Sabah uçağına bindik, öğlen Paris'teydik. Havaalanında işlerimiz tesadüfi bir şekilde çabucak bitti ve trenle otele geçtik. Hotel Floride Etoile'de kaldık. Çok yakınında metro durağı vardı, hem Eyfel kulesine hem de Arc de Triomphe'e yürüme mesafesindeydi. Otelin hemen yanı başında Carefour olması da su ve abur cubur temini açısından kolaylık sağladı. Eiffel kulesinin bacaklarını ilk olarak otele giderken metronun penceresinden gördük ve bir heves Arda'ya gösterdik. Açıkçası insan fotoğraflardan büyüklüğünü algılayamıyor. Bence Eiffel kulesinin en etkileyici özelliği çok büyük olması. Biz tepesine çıkmadan etrafından dolanmayı tercih ettik. 

Daha sonra da Champ Elysees'ye doğru yürüdük. Yürümekten yorulunca şık bir restoranda mola verip şaraplarımızı yudumladık. Champ Elysees, Arc de Triomphe'dan Concorde meydanına doğru uzanıyor. Oradan da Lale bahçeleri ve en sonunda eski sarayın olduğu Lourve Müzesi var. Ayaklarınıza güveniyorsanız bütün bu yolu yürüyebilirsiniz ama ilk günden biz kendimizi bu kadar yormak istemedik. Champ Elysees'de yandaki fotoğrafta da görüldüğü üzere oldukça lüks mağazalar uzanıyor. 
Yürüyüşümüşe Arc de Triomphe'da bir bank molası ekledik. Dilerseniz bilet alarak Arc de Triomphe'a da çıkabilirsiniz. Ama biz ona uzaktan bakmayı tercih ettik. Yürüyüşümüzü otelde sonlandırarak ilk günümüzü çok da yorulmadan tamamladık. 


22 Ocak 2023 Pazar

Heineken Experience

 

Heineken müzesi Amsterdam'da mutlaka görülmesi gereken yerler listenizde olmalı. Biz, Amsterdam'da kalan son birkaç saatimizi burada geçirmeye karar verdik. Önceden internetten belirli bir saat dilimi için bilet aldık. İlgili saatte müzenin önünde uzun bir kuyruk vardı. İnsanları birarada alıp tura başladılar. Müze içerisinde bira yapımının aşamaları anlatılıyor. Bu bina yıllar öncesinde Heineken biralarının yapıldığı yermiş ama şuanda sadece müze olarak hizmet veriyor.
Heineken birası; su, arpa, şerbetçi otu ve Heineken maya özütünden oluşuyor. Müze, teknolojinin nimetlerinden faydalanarak sizi biranın bu yolculuğuna hem görsel, hem de işitsel olarak çıkarıyor. Hatta bir yere girerken yanımızda küçük çocuk olduğundan yüksek ses ve karanlıktan korkar mı diye sordular. 
Tur bir noktada sona erdi ve kendimiz bu eski bira fabrikasında gezmeye devam ettik. Bol bol ikram edilen biralardan içtik. Arda'ya da Fanta benzeri biri içecek ikram ettiler. Eşim bira doldurma yarışmasına katıldı ve ikinci oldu. Yarışmanın amacı en kısa zamanda en köpüksüz birayı doldurmaktı, dört yarışmacı vardı ve hepsi dünyanın başka bir yerinden gelmişti. 



Hollanda - Belçika gezimizin son durağını da bitirdikten sonra trenimizi yakalamak için koşturduk ama ne yazık ki müzede çok oyalandığımızdan kaçırdık. Bir sonraki trenle biraz daha dolanarak uçağımızın kalkacağı Brüksel'e döndük.





1 Ocak 2023 Pazar

Amsterdam 4.gün

 

Rembrant, Amsterdam için oldukça önemli bir figür. Rijksmüzesinde gördüğümüz Gece Nöbeti resminin heykel haline dönüştürülmüş halini Rembrant meydanında görmek mümkün. Amsterdam'ın merkezine yakın bir konumda yer alan bu meydan, gece hayatı için önemli bir yer olsa da biz burayı sabahın erken saatlerinde incin top oynarken gezdik. Meydana bu isim, ünlü ressam Rembrandt van Rijn'in evinin yakınlarında olduğu için verilmiş.  Eskiden bir tereyağı pazarı olan meydan, ziyaretçilerine birçok kafe; gece ise stres atabilecekleri birçok bar ve club seçeneği sunuyor. Meydan diğer birçok popüler turistik yere yürüme mesafesinde olup, tramvayla ulaşım da mümkün.
Rembrant meydanından sonraki durağımız yürüyerek ulaştığımız Çiçek Pazarı. Singel kanalında bulunan dünyadaki tek yüzen çiçek pazarı, Amsterdam'ın tüm merkezine çiçek tedarik ediyor. Sadece ikonik Hollanda lalelerini değil diğer çiçekleri de bulabileceğiniz birçok çiçekçi dükkanı var. Pazar, 19. yüzyılın ikinci yarısında kurulmuş. Çiçeklerin yanı sıra, burada bazı bahçe malzemeleri veya çiçek soğanı alabilirsiniz. Ama bu kadar yoldan eve hatıra olarak çiçek soğanı götürmek çok saçma geldiğinden tezgahlara göz gezdirmekle yetindik. Hala sabahın erken saatleri olduğundan dükkanlar yeni açılıyor, tezgahlar yeni kuruluyordu.
Üçüncü durağımız Begijnhof. Kökeni orta çağa dayanan, eskiden rahibe veya dinle ilgilenen kadınların ikamet ettiği iç avlulu bir yer. Günümüzde bu evlerde ihtiyaç sahibi kadınlar ikamet ediyorlarmış. Mekanı güncel ve anlamına uygun olarak kullanmaları çok güzel bir şey. Ziyaret etmeye karar verirseniz buranın bir özel mülk olduğunu, sessiz ve saygılı davranmanız gerektiğini unutmayın.