Amsterdam'da otele yerleştikten sonraki ilk durağımız tabii ki red light district. Cumartesi öğleden sonra normal bir kalabalık var. Amsterdam sakinlerinin seks ve uyuşturucu konusundaki bakışı anlayışlı ve sonuç almaya yönelik. Amaçları meselenin suç niteliği kazanmadan kontrol altına alınması. Bu bölgeler devlet kurumları tarafından düzenli olarak denetleniyormuş. Kapalı pencerelerin arkasındaki seksi kıyafetli kadınlar haricinde kentteki en güzel kanallar, en eski ve dar demir köprüler de burada bulunuyor. Bizim gezdiğimiz saatte bu bölge oldukça güvenli görünüyordu. Etraf turistiklerle doluydu. Saat görece erken olduğundan bazı pencereler kırmızı kalın perdelerle kapalıyken bazılarında yarı çıplak kadınlar vardı. Dar sokaklarda bizimkinden başka çocuk görmedim. Kalabalıkta ezilmesin diye eşim Arda'yı omzuna oturttu. Arda camların arkasındaki tek tük kadınları fark etmedi bile. Ben de zaten ancak göz ucuyla baktım. Yukarıdaki resimdeki yer esrara müzesi, hash marihuana and hemp museum.
Biz sadece önünden geçmekle yetindik. Dar kanallı sokaklarda yürürken kafamın içinde eskilerden "no hash hash no vitamin" şarkısı çaldı hep. Kanal kıyısındaki binaların hepsi eğri. Pencerelerine, kapılarına bakınca bunu daha iyi fark ediyorsunuz.
Amsterdam'da konut sıkıntısı mevcut. Kanalların böldüğü şehre daha fazla ev yapılamazken, kentin nüfusu artmaya devam ediyor. Bu da Amsterdam'daki konut fiyatlarının çok yüksek olması demek ve bu otel fiyatlarına da yansıyor tabiiki. Amsterdam merkezden görece uzak bir yerde Brüksel merkezinde kaldığımızdan daha pahalı bir fiyata kaldık. Zamanında bizdeki gibi kentsel dönüşüm yapılmak istenmiş fakat Amsterdam'ın tarihi dokusunu bozmak istemeyen halk buna karşı çıkmış. Konut problemine bir başka çözüm de kanal üstünde duran tekne evler. Bu küçük tekne evlere köprülerden geçerken rastlamanız mümkün. Hatta otel araştırırken bu tarz evlerin pansiyon gibi kiralandığını da görmüştüm.
Red light district civarında gezerken akşam oldu ve karnımız acıktı. Google'ın da yardımıyla kendimize güzel bir İtalyan restoranı bulduk. Adı cafe piazza. Çok güzel bir yer. Yolunuz düşerse kesinlikle tavsiye ederim.
Otele giderken bir markete uğradık. İçerde gezinirken meyve - sebze reyonu dikkatimi çekti. Poşetlerde hazırlanmış sebzeler vardı. Bir poşetin içinde birer ikişer farklı sebzelerden. Merak edip poşetlerden birini elime aldım. Üzerinde bir yemek tarifi vardı. Çok geçmeden poşetin içindekilerin tarifte yazan miktardaki sebzeler olduğunu anladım. Çok pratik. Yemek için bir tane soğana, bir patates, bir havuca ihtiyacınız varsa sadece o kadar almış oluyorsunuz ve çürüyüp ziyan olmuyor. Hem alırken hem yaparken rahatlık :) Böylece Amsterdam'daki ilk günümüzü tamamlıyoruz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder