12 Mart 2016 Cumartesi

Volga Volga Beyaz Geceler: Goritsi - Krillov

Volga Volga Beyaz Geceler turumuzun 5.gününde durağımız Goritsi'ydi. Tur programımız yandaki gibi. Goritsi'ye varmadan önce Rusça dil dersinin 2. bölümüne girdik. Nehirde geçirdiğimiz 5.günü anlatmadan önce geçen yazımda yazmayı unuttuğum birşeyi anlatacağım.
Şimdiye kadar geçtiğimiz bütün su havuzlarında biz havuza girdikten sonra su boşalıyor ve önümüzdeki nehirle aynı seviyeye geldikten sonra havuzun kapısı açılıyordu. Fakat Yaroslavl'dan Goritsi'ye giderken girdiğimiz bir havuz, diğerlerinin tersine, önümüzdeki nehirden daha aşağıdaki bir seviyedeydi. Yandaki fotoğrafta görüldüğü gibi geçit, bizden oldukça yukarıda duruyordu. Havuzun arka kapısı kapandı ve sular yükselmeye başladı.
Havuzdaki sular önümüzdeki nehirle aynı seviyeye çıktığında dönerek açıldı ve Goritsi'ye doğru ilerlemeye başladık.
Şeksna Nehri kıyısında yer alan Goritsi Köyü onaltıncı yüzyılda Korkunç Ivan'ın yengesinin burada kurduğu kadınlar manastırıyla ortaya çıkmış. 700 nüfuslu Goritsi'de ahali, güzel ahşap köy evlerinde yaşıyor.
Goritsi'ye 8 kilometre mesafede bulunan Kirilov, "Beyazgöl Kiril Manastırı" ile ünlü. Goritsi'ye vardıktan sonra kasabayı gezmeyi sonraya bırakarak biz de otobüsle manastıra hareket ettik. Dokuz bin nüfüslu Kirilov, adını bu manastırdan, dolayısıyla manastırın kurucusundan almış. 14. yy'ın sonunda kurulan Manastır, zamanla Rusya'nın en büyük ve en zengin manastırı haline gelmiş. Yüksek ve kalın surları ile bir kale görünümünde olana manastır, askeri amaçla da kullanılmış.
Polonya ve İsveç saldırılarına karşı koymuş. Sovyetler Birliği döneminde kapatılan manastır, daha sonra müze haline getirilerek ziyaretçilere açılmış. Yandaki fotoğrafta manastır bahçesine inşa edilen, manastırın yapıldığı döneme ait örnek bir ahşap Rus köy evi görülüyor.
Manastırı gezdikten sonra otobüsle Goritsi'ye geri döndük. Bu küçük kasabaki evler gerçekten birbirinden güzel. Hepsi birbiriyle uyum içerisinde süslenmiş ve rengarenk boyanmış. Mesela yandaki fotoğrafta görülen yer bir evin hemen bahçesinde yer alan garaj. Kasabada gezmek insanın içini açıyor. Tabi bize ayrılan süre kısıtlı. Gemimiz öğlen 2'de hareket etti. Yemeğimizi yedikten sonra Rus Tarih dersimizin ikinci bölümüne katıldık.
En son Rurik hanedanlığının sona ermesiyle başlayan karışıklık döneminde kalmıştık. Karışıklık döneminden sonra tahta geçen Mihail Romanov'un dedesi, Rurik hanedanından gelen son çar olan I.Fyodor'un dayısıymış. Rurik hanedanının çöküşünü izleyen karışıklık döneminin ardından toplanan ülke meclisi tarafından 1613'te çar seçilmiş. Böylece Romanov hanedanının kurucusu durumuna gelmiş. Taç giydiğinde henüz 16 yaşındaymış.
1645 yılına kadar hükümdarlık süren Mihail'in ardından yerine oğlu Aleksey geçmiş. Babası gibi 16 yaşında tahta geçmiş. 1976'da ölen Aleksey'in yerine 15 yaşındaki oğlu III.Fyodor geçmiş. Çocuğu olmayan Fyodor'un ölümünden sonra, kimin çar olacağı konusunda anlaşmazlık doğmuş. Sonunda kardeşi V.Ivan ve üvey kardeşi I.Petro birlikte tahta çıkmış. 1696'da Ivan ölene kadar birlite çarlık yapmışlar fakat Ivan devlet işlerine hiç karışmamış.
Petro, Rusya'yı 1682'den öldüğü 1725 tarihine kadar yönetmiş. Kimi tarihçiler tarafından Rusya'yı, Avrupa'nın ve dünyanın kaderinde söz sahibi devletlerin arasına soktuğu düşünüldüğünden, "Büyük" sıfatıyla anılırken, kimi tarihçiler tarafından davranışları sebebiyle Deli Petro olarak anılmakta. Çar Deli Petro, Avrupa şehirlerine benzeyen yeni bir şehri sıfırdan başlayarak inşa etme çabasına 1703'te başlamış.
Buraya (yandaki fotoğraf değil ha, fotoğraflar Goritsi'deki köy evlerine ait), Fransa'daki Versilles Sarayı ile boy ölçüşecek derecede ihtişamlı bir kışlık saray (bugünkü Hermitage Müzesi) ile çizimlerini bizzat kendisinin yaptığı bir yazlık saray inşa ettirmiş. Biz bu iki sarayı da St.Petersburg durağımızda ziyaret ettik, ileriki yazılarımda anlatacağım. Petersburg, 1712'de başkent ilan edilmiş. Burada I.Katerina'nın hikayesine geçmek istiyorum. I.Katerina, Letonyalı bir köylü ailesinin kızı olarak dünyaya gelmiş, üç yaşında öksüz kalmış ve bir papaz tarafından büyütülmüş.
Ruslar, İsveç ile yaptıkları savaşlar sırasında Katerina'yı esir almışlar ve bu kimsesiz köylü kızı, Çar Petro'nun danışmanlarından birinin hizmetçiliğini yapmaya başlamış. Görevi, danışmanın konağında çamaşırcılıkmış. Katerina, bu arada efendisinin konağına sık sık gelen Çar'ın gönlünü çelmeyi başarmış, 1703'te Çar'dan bir çocuk dünyaya getirmiş ve 1705'de Ortodoks dinine geçmiş. Ekaterina Aleksiyevna adını almış. Katerina'nın Prut Savaşı sırasında barışı sağlamak bizzat Osmanlı sadrazamı Baltacı Mehmet Paşa'yla müzakerelere katıldığı ileri sürülüyor. Prut savaşından sonra 1712 Şubat'ında Çar ile resmen evlenmiş. 1724'te taç giymiş, Petro'nun bir yıl sonra vâris bırakmadan ölmesi üzerine de asillerin muhalefetine rağmen saray muhafızlarının ve bazı askerlerin desteğiyle "Çariçe" ilân edilmiş. Yalnızca iki yıl hüküm sürdükten sonra tüberkülozdan ölmüş. 1727 - 1730 yılları arasında hüküm süren II.Petro, Çar Büyük Petro'nun torunu. Babası Büyük Petro'nun oğlu olan Çareviç (Veliaht) Aleksey Petroviç imiş. Ancak babası dedesinden önce ölmüş. I. Katerina da 1727 tarihinde ölünce henüz 11 yaşında olmasına rağmen tahta geçmiş. Tahta geçmesinden 2,5 yıl sonra Çiçek hastalığından ölmüş. 1730 - 1740 yılları arasında V.Ivan'ı kızı Anna hüküm sürmüş. Ölünce yerine henüz iki aylık bir bebek olan yeğeni IV.Ivan geçmiş (en genç çar olma ünvanını elinde tutuyor).  Henüz tahtta bir yılını doldurmadan yerine I.Peter'in kızı Elizabet geçmiş. Ivan ne yazıkki hayatının geri kalanını hapiste geçirmiş ve bir kaçma girişimi sırasında gardiyanlar tarafından öldürülmüş. Burada II.Katerina'nın hikayesi başlıyor. II.Katerina şimdiki Polonya'da doğmuş. Soylu bir ailenin üyesi olan II.Katerina, o zamanlar dük olan Rus tahtının veliahtı III.Peter ile evlenmiş. I.Elizabet'in zorlamasıyla gerçekleşen bu evlilik hiçbir zaman mutlu olmamış. Katerina ve kocası başkalarıyla çok sayıda aşk ilişkileri yaşamışlar. I.Elizabet'in ölümü üzerine 1761 yılında III.Peter Rus tahtına çıkmış. Ancak çarlığı fazla uzun sürmemiş. Çarın kendisinden boşanacağından şüphelenen II.Katerina, sevgilisi Grigori Grigoryeviç Orlov ve öteki bazı imparatorluk muhafızlarıyla işbirliği yaparak III.Peter'i tahttan indirtmiş ve 1762 yılında tahta çıkmış. 1796 yılında annesinin ölümü üzerine tahta çıkan Pavel, ilk iş olarak tahtın belli düzen içinde Romanov ailesinin erkeklerine geçmesini öngören yeni bir sistem getirmiş. 1801 yılında oğlu I.Aleksander tarafından öldürtülmüş. I.Nikolay, II.Aleksander ve III.Aleksander'ın ardından son çar II.Nikolay'a gelelim. II.Nikolay'ın saltanatı sırasında Rusya İmparatorluğu, Dünya'nın büyük güçlerinden biriyken ekonomik ve askeri çöküşe sürüklenmiş. 1894 yılında tahta çıkan II.Nikolay, 1917'deki Şubat devriminden sonra tahttan indirilmiş. Ekim devriminden sonra eşi, çocukları, aile hekimi, uşakları ve aşçısıyla birlikte Bolşevikler tarafından tutuldukları evin bodrum katında öldürülmüş (Bolşevik çoğunluk, menşevik ise azınlık demekmiş). Ancak evde bulunan cesetler arasında kayıp iki kişi varmış. Bunlardan biri çarın oğlu Alexei, ikincisi de bir türlü teşhis edilemeyen iki kız kardeşten birine; Maria veya Anastasia’ya aitmiş.O yıllarda çarın en küçük kızı Anastasia’nın kayıp olduğuna duyulan inanç, gizemli bir hikâyenin hayal mahsullerini de beraberinde getirmiş. Rivayetlere göre Romanovları öldürmekle görevli infazcılardan biri küçük prensese acımış ve onu yurt dışına kaçırmış. 300 yıl hüküm süren büyük hanedanlığın destansı hikâyesi son üyelerinin de katledilmesiyle nihayet bulsa da yankılarını hep sürdürmüş. Ailenin katledildiği ev yıllarca ziyaretçi akınına uğramış. Sovyet hükümeti Romanovlarla ilgili her türlü bilginin araştırılması ve konuşulmasını yasaklamış, hanedanlığın ihtişamlı servetine el koymuş. Ama fısıltı gazetesine engel olamamış. En sonunda 1977 yılında Yekterinburg’daki evin yıkılmasına karar vermiş. Bu hikayenin masalsı gizemi sayısız edebiyat eserine ve filme konu olmuş. Daha detaylı bilgi için: http://bendenbenkim.blogspot.com.tr/2009/02/romanov-hanedann-gizemli-guzeli.html adresine girmenizi tavsiye ederim. 2000 yılında Rus Ortodoks kilisesi II.Nikolay'ı aziz ilan etmiş. Ekim devrimiyle birlikte Petrograd'daki (St.Petersburg) geçici hükümet devrilmiş ve iktidar, Lenin önderliğindeki Bolşeviklere geçmiş. Böylece Sovyetler Birliği kurulmuş. Lenin, hakkında en çok eser yazılan 3.kişiymiş. Lenin'in öldüğü 1924 ve Sovyetler Birliği'nin dağıldığı 1991 yılları arasında St.Petersburg şehrinin adı Leningrad olarak değiştirilmiş. Lenin'in ölümünden sonra Komünist Parti genel sekreteri olan Stalin, Sovyetler Biriliği'nin lideri konumuna gelmiş. Stalin ise hakkında en fazla eser yazılan 17.kişiymiş. Stalin'in ölümünden sonra Stalin'e ait görevler üç kişi arasında dağılmış. Bu yüzden 1953 - 1957 arasındaki dönem üçlü yönetim olarak anılıyor. Komünist Partisi genel sekreteri Kruşçev, SSCB Bakanlar kurulu başkanı Malenkov ve SSCB Savunma bakanı Bulganin olmuş. 1957'de Kruşçev, bakanlar kurulu başkanlığını Malenkov'dan almış. Kruşçev, 1964'te bozulan sağlığı sebebiyle Komünist Parti genel sekreterliğinden istifa etmiş ve yerine Brejnev gelmiş. 1964-82 yılları arasında görev yapan Brejnev'i Andropov takip etmiş. Andropov'un görevini ise iki sene sonra Çernenko almış. O da bir sene bu görevi sürdürebilmiş. Ve artık benim de hatırladığım yakın tarihe geliyoruz. Kafasındaki kocaman lekeden hatırladığımız Gorbaçov, 1985 - 1991 yılları arasında görev yapmış. Sovyetler Birliği Cumhurbaşkanlığı ve Yüksek Sovyet Meclisi gibi makamları oluşturmuş. 1991 yılında, SSCB Devlet Başkanı Gorbaçov'un istifa etmesinin ardından Sovyetler Birliği'ni teşkil eden cumhuriyetler bağımsızlığını ilan etmiş ve SSCB dağılmış. Benim SSCB ile ilgili hatırladığım ilk şey, ilkokul birinci sınıftayken sınıfımızda asılı duran harita. Bu haritada şimdiki Gürcistan'ın olduğu yerde SSCB yazıyordu. Öğretmenimiz, SSCB dağıldı, bu haritayı yenisiyle değiştirecekler demişti. SSCB'nin dağılmasıyla komşu olduğumuz ülke de değişti haliyle. Ek bilgi olarak, Gorbaçov hala yaşıyormuş ve 85 yaşındaymış. Gelelim Yeltsin'e. Gorbaçov istifa ettikten sonra çabuk davranan Yeltsin, Gorbaçov'un Kremlin'deki ofisine taşınmış. Ordunun komutasını eline almış ve Birleşmiş Milletlere Sovyetler Birliği'nin Güvenlik Konseyindeki yerini Rusya Federasyonunun alacağını bildirmiş. 1999 yılında bir yolsuzluk skandalı sebebiyle görevinden istifa etmiş ve yerine Putin geçmiş. Yeltsin, 2007'de ölmüş. Cenazesine sadece 3 bin kişi katılmış. Pek çok ankette halkın en çok nefret ettiği lider seçilmiş. Gelelim Putin'e :) Yeltsin'in istifasının ardından, Anayasa gereği, üç ay içerisinde devlet başkanlığı seçimi yapılıncaya kadar bu görevi vekaleten üstlenmiş. Putin, Rusya'da yapılan başkanlık seçimlerinde %50'nin üzerinde oy toplayarak, birinci turda devlet başkanı seçilmiş. 7 Mayıs 2008'de görev süresi dolarak yerini yeni devlet başkanı Dmitri Medvedev'e bırakmış ve Rusya'nın başbakanı olmuş. 4 Mart 2012'de 3. kez % 63.6 oyla Rusya Federasyonu devlet başkanı seçilmiş. İşte günümüze kadar geldik. Rehberimizin bize anlattığı bir fıkrayı da burada sizinle paylaşmak istiyorum. Sovyetler Birliği'nin bir tren olarak betimlendiği fıkrada trenin başındaki ilk makinist Lenin'dir. Raylar biter ve tren durur. Lenin işçileri gaza getirir ve gönüllü bir çalışma gurubu oluşturur. İşçiler hemen ray üretilip döşerler ve sorun çözülür, tren hareket eder. Bu sefer trenin başına Stalin makinist olarak geçer. Raylar yine biter. Stalin işçileri çağırır ve treni hareket ettirmezlerse hepsini öldüreceğini söyler. Sorun yine çözülür ve tren hareket eder. Sonra trenin başına Kruşçev geçer. Raylar yine bitmiştir. Kruşçev, arkadaki rayların sökülüp, ön tarafa takılmasını emreder. Tren bir kez daha hareket eder. Bu kez trenin başına Brezjnev geçer. Raylar yine biter. Brezjnev, perdeleri kapattırır ve işçilere treni dışarıdan sallatır. Böylece tren gidiyormuş gibi davranır. Trenin başına Gorbaçov geçtiğinde ise, treni aksi istikamete çevirir ve tren yine yola koyulur. Gorbaçov'dan sonra trenini başına geçen Yeltsin, raylar bittiğinde treni tarlaya doğru sürer.
Rus tarihi dersimiz bittiğinde geleneksel Rus kıyafetleri giymiş garsonlarımız bizi akşam yemeği için bekliyorlardı. Bize müzikli danslı küçük bir eğlence hazırlamışlardı. Garsonlar artık benim hamile olduğumu öğrendiğinden, herkesin tabağının yanında şampanya dolu bir bardak varken benimkinde meyve suyu dolu bir bardak vardı :) Gemideki bir gün daha böylece bitti.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder