Sabah gözümüzü Girit'te açtık ve kahvaltı sonrası dolaşmaya başladık. Girit'e ayak bastığımızda sanki hala gemideymişiz gibi sallandığımızı hissediyordum. Tur rehberimiz de benimle dalga geçti: "evet misafirlerimiz adaların sallandığını hep söyler". Bunun sebebi uzun süre gemi ile seyahat etmekmiş. Kulaktaki denge sıvılarının kafası karışıyor sanırım.
Girit gezimize Venediklilerin yaptığı Rocca al Mare (1523–1540) kalesiyle başladık. Bu kale zamanında iç limanı korurmuş.
Yandaki fotoğrafta Osmanlı Vezir Camisini (1856) görüyorsunuz. Bu cami St.Titus kilisesinin üstüne kurulmuş ve şuanda da St.Titus Bazilikası olarak kullanılıyor.
Girit, 1204 yılında, Doğu Roma İmparatorluğunun çözülme döneminde, Venedikliler tarafından ele geçirilmiş. Yandaki fotoğrafta Venedik Locasını (1626) görüyorsunuz. Şehir, 1645 yılında Osmanlılar tarafından fethedilmiş, fakat Heraklion kalesinin alınması 24 yıl sürmüş.
Aslanlı havuzun olduğu meydanda Türk kahvesi içebilirsiniz. Tabi Yunanlılar herşeyi kendilerine mal ettikleri gibi Türk kahvesini de Yunan kahvesi olarak tanıtıyorlar. Yine de adaların insanlarında o Türk-Yunan düşmanlığını göremiyorsunuz. Oturduğumuz kafenin sahibi bizim Türk olduğumuzu anlayınca Türk kahvesi ister misiniz diye sordu.
Yandaki fotoğrafta Türk çeşmesini görüyorsunuz. Bu fotoğraftan da anlaşıldığı üzere kendinizi hiç de yabancı bir memlekette hissetmiyorsunuz. Aşina olduğumuz kahve sandalyelerinde yaşlı amcaların oturduklarını görüyorsunuz.
Ne yazıkki Girit gezimizi çok uzun tutamıyoruz. Sabah 7'de yanaştığımız limandan 11:30'da ayrılıyoruz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder