Milano'dan trenle Como'ya geldiğimizde açıkçası nereden başlayacağımızı şaşırdık biraz. Etrafta biraz dolandık, sonra da gölün üstünde tekneyle gezmeye karar verdik. Gölün kenarındaki kasabalar arasındaki ulaşımı sağlayan tekneler bu iş için çok uygun. Gölün üzerindeki kasabaların haritasına baktık ve gidebileceğimiz en uzak kasabaya gitmeye karar verdik. Bu kasabanın adı "Bellagio" idi. Como gölü iki uçlu bir çatal gibi uzanıyor. İşte bu çatalın iki ucunun birleştiği yerde Bellagio kasabası yer alıyor.
Aslında gidiş dönüş bilet parası biraz tuzlu (4 yıl önce gittiğimizde kişi başı 20 euroydu). Ama verdiğimiz paraya değdi açıkçası. Como gölünün etrafı dağlık olduğu için bu küçük kasaba büyüyememiş ve aynen olduğu gibi kalmış.
Kasabanın daracık sokaklarından geçen arabaları görseniz gözlerinize inanamazsınız. Hep son model pahalı arabalar. Hani bizim sokakta geçtiğinde dönüp baktığımız cinsten. Ama insan o kadar çok lüks araba görünce artık birsüre sonra bakmaktan usanıyor :))
Milano, modaya yön veren Avrupa şehirlerinden biri. Haliyle Bellagio da bu ünden payına düşeni almış. Ara sokaklardaki dükkanların çoğu deri çantalar, ayakkabılar, cüzdanlar vs. satıyor. Milano'da ve Bellagio'da o kadar çok mağaza gördükten sonra biz de nefsimizi tutamadık ve sonunda kendimize Bellagio'dan bişeyler aldık.
Gölün üzerinden sürekli özel deniz uçakları inip kalkıyordu. Bu da göl etrafındaki villalarda yaşayan insanların profilini gösteriyor tabiiki. Ünlülerin neden Como gölü kenarında evleri olduklarını oraya gittikten sonra daha iyi anladım. Como gölü tam gözlerden uzakta kafa dinleme yeri.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder