22 Mart 2020 Pazar

Brüksel

Brüksel'e ziyaretimiz sebebiyle yeni açılan havaalanını deneme şansımız da oldu. Ankara'dan aktarmalı uçmak gerçekten çok rahat. İstanbul kalabalığına girmeden ayrı bir yerden dış hatlara geçiş yapabiliyorsunuz.

Atatürk havaalanında da böyle bir geçiş vardı fakat sadece uçuşunuza 1 saat kalmışsa geçmenize izin veriyorlardı. Brüksel'de kaldığımız yer çok merkeziydi ve fiyat/performans oranı çok iyiydi. Merkez tren garına yürüme mesafesindeydi. Bavullar ve çocukla rahatça ulaştık.
Odamız Place de l'Agora - Place du Marché aux herbes meydanına bakıyordu. Brüksel'de dil olarak hem Fransızca hem de Flamanca kullanılıyor. Bu sebeple, sokak ve bina isimlerinin iki dildeki karşılığı da yazılıyor.

Brüksel'in merkezi zaten küçük  bir yer. Turistik olarak görülecek yer sayısı da görece az. Bu şehirde kalma sebebimiz hem bu şehri hem de yakınlardaki Brugge'ü görmek. İlk durağımız Grand Place. Otelimizden bir kaç adım yürüyerek meydana ulaşıyoruz. Heryerde çinli turistleri görmeye alışkınız ama Brüksel'de bizi Hintli turistler karşılıyor. Hafif bir yağmur çiseliyor ve meydan boşalıyor. Bu boş hali bizim için daha güzel. Mayıs'ta gitmemize rağmen hava soğuk. Uzun süredir Leuven'de yaşayan arkadaşım sizin şansınıza dedi. Meydan gerçekten çok güzel. İnsan binalardaki taş işçiliğine hayran kalıyor. Avrupa'da alışık olduğumuz gibi bu meydanda da bir çok kafe/restoran var. Bu meydanda Ağustos ayında çicek festivali düzenliyormuş. Biz denk gelmedik ama internette meydanın çiçekli halinin fotoğraflarını gördüm. Muhteşem görünüyordu. Meydanda ilk dikkat çeken yapı, otel odamızdan da görülebilen uzun çan kulesiyle Hotel de Ville.
Yani belediye sarayı. Bugün hala aktif olan binanın bazı salonları düğünler için kullanılıyormuş. Zemin katta ise turizm bürosu bulunuyor. Hotel de Ville'in hemen karşısında Maison du Roi yani Kral'ın evi yer alıyor.
Meydandan sonraki durağımız Manneken Pis. Bu küçük işeyen çocuk heykelinin neresi turistik ben bir anlam veremedim. Önü de fotoğraf çekmeye çalışan turistlerle dolu. Bu heykelin 800 tane giysisi varmış sürekli değiştiriyorlarmış. Yağmur yine başlayınca herkes kaçıştı. Biz de hemen karşıdaki bara girdik. İyi ki de girmişiz. Değişik biraları tadıp kalabalıkları uzaktan izleyip dinlenebileceğiniz güzel bir yer.
Biraz dinlendikten sonra turist rehberlerinde yer alan süslü Borsa binasına gittik. Hava yağmurlu ve akşam olmak üzere olduğundan yemek için rehberde önerilen Rue de Boutchers yani Butchers street (kasap sokağına) doğru yürüdük. Bu sokakta uygun bütçeli birçok restoran var ve hemen hemen hepsinde başlangıç tabağı (yada çorba), ana yemek, içecek ve tatlıdan oluşan fiks fiyatlı menüler var.
Biz porsiyonları bilemedigimizden  Arda'ya da bir menü söyledik ama menüler baya doyurucuymuş. 1 menü ikimize de yetermiş. Otelimize dönerken Galeries Royales St-Hubert içinden geçtik. 1847 yılında yapılan bu kemerli alışveriş çarşısında çok şık mağazalar ve birkaç restoran var.
Sağlı sollu dükkanlar yüksek cam tavanla birbirine bağlanıyor. Buarada Brüksel'de adım başı çikolata dükkanı var. Hepsinde tadım yaptırıyorlar. Biz otelin yanındaki chocopolis'ten aldık. Farklı çeşit çikolatalardan karışık bir kutu yapabiliyorsunuz. Üç kutu alana bir kutu bedava gibi kampanyalar da mevcut. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder