Nehir turumuzun üçüncü gününde erken kalkmamıza gerek yoktu. İki günlük yorucu gezilerden sonra artık dinlenme zamanıydı. Öğlene kadar güvertede güneşlenip durgun suyun ve doğanın sudaki yansımasının tadını çıkardık. Öğlen ilk Rusça dil dersimize katıldık. Kiril alfabesi ve basit birkaç kelime öğrendik. İşimize yaradı diyebilirim çünkü gemideki garsonlar Rusça'dan başka dil bilmiyorlardı. Kiril alfabesini öğrenince de artık etraftaki tabelaları okuyabilmeye başladık. Öğle yemeğinden sonra bir su havuzu daha geçerek Ugliç'e vardık. Yemek diyince gemideki yemeklerle ilgili kısa bir açıklama yapayım. Gemideki sabah kahvaltısı açık büfeydi. Öğle ve akşam yemekleri ise seçmeliydi. Her yemek iki seçenekliydi. Fakat bu seçimi bir gün önce sabah kahvaltısında yapmak gerekiyordu.
Rehber bize bu durumu açıklamadı ve bizim kahvaltıyı çoktan yapıp kamaramıza çekildiğimiz bir saatte herkes seçimini yapmış. Bu durumu öğrenince rehbere hemen çemkirdim tabiiki. Hamile olduğumdan bu seçenek olayını herkesten önce bana sorması gerekiyordu. Çemkirmem işe yaradı ve o öğlen istediğim yemeği seçebildim. Her sabah bu ertesi günün öğle ve akşam yemeğini seçme işi var. Tabi bi gün önce sabah seçince yemekler de bize yabancı olunca insan ne seçtiğini unutuyor. Yemekle ilgili bir başka bilgi, diğer gemi turlarında olduğu gibi her gün aynı kişilerle aynı masada yiyorsunuz.
Geçmişte yaşayan şehir olarak nitelendirilen Ugliç'in kuruluşu 937 yılına dayanıyor. Ugliç, 16.yy'a kadar hızla gelişmiş ve önemli prensliklerden biri haline gelmiş. Rus tarihindeki önemli olaylardan biri burada gerçekleşmiş. 1591 yılında Rurik hanedanlığının son veliahtı, Korkunç İvan'ın küçük oğlu Çareviç Dimitri burada öldürülmüş. Onun ölümü, politik bir krizi de beraberinde getirmiştir.
İlerleyen zamanlarda küçük Dimitri'nin öldürüldüğü yere yukarıdaki fotoğrafta da görülen kırmızı duvarlı mavi kuleli St.Demetrios kilisesi inşa edilmiş. Prensin yaşadığı ev de müzeye çevrilmiş. Bu iki yeri gezdikten sonra 6 erkekten oluşan küçük bir vokal grubundan çok güzel mini bir konser dinledik. Çıkışta CD'lerini satmak için sanırım Ugliç'e gelen gemi misafirlerine böyle mini konserler veriyorlar. 38 bin nüfuslu Ugliç sevimli ve sakin bir kent.
Buradaki saat fabrikasının ürettiği "Çayka" saatleri oldukça popülermiş ama pek ilgimizi çeken bir saat göremedik. Rehberimiz Ugliç'in gezi rotamızdaki en ucuz yer olduğunu söyledi. Bu yüzden bütün hediyelik alışverişimizi buradan yapmamızı önerdi. Biz de öyle yaptık. Rehberimizin götürdüğü çeşit çeşit votkaların olduğu küçük bir marketten votka alışverişimizi yaptık. Ugliç'in çok şirin küçük bir alışveriş sokağı var. Buradaki minik tezgahlarda hediyelik eşyalar satıyorlar.
Bütün tezgahları gezdikten sonra bir türlü ne alacağıma karar veremedim. Buaradaki tezgahtarların pazarlık yaptığını da söylemem gerekiyor. Bir tezgahta gördüğünüz bir şeyi başka bir tezgahta daha ucuza bulabiliyorsunuz. Sonunda hediye olarak içinde St.Basilin katedrali olan Faberge yumurtalarından aldık. Buarada yumurtaların orjinal olduğunu kanıtlamak için sertifikayla satıyorlar. Alırsanız sertifikasını istemeyi unutmayın.
Ugliç limanına demirlediğimizde saat 16:30'du. Ugliç, yürüyerek gezilebilecek küçük bir yer. Gezmek ve alışveriş yapmak için bolca vaktimiz oldu. Yaklaşık üç saat sonra gemimiz ertesi gün varacağımız bir sonraki durağımız olan Yaroslav'a doğru hareket etti. Biz de geminin güvertesinden manzaranın tadını çıkardık. Gökyüzü, yeryüzü, nehir, herşey birbirine karıştı :)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder