Meşhur mostar köprüsüne gelmeden rehberimiz bize Mostar köprüsünün küçük bir prototipini gösterdi. Mostar köprüsünü inşa etmesi için ilk olarak Mismar Sinan çağrılmış fakat işi başından aşkın olduğu için Mimar Sinan'ın öğrencilerinden biri olan Mimar Hayrettin bu işle görevlendirilmiş. Mimar Hayrettin köprüyü Neretva nehrinin üstüne inşa etmeden önce küçük bir prototipini Neretva'nın kollarından biri üzerine inşa etmiş.
Prototipin sağlam kaldığını gördükten sonra asıl köprüyü yapmaya başlamış. Köprü tamamlandıktan sonra iki yıl ortadan kaybolmuş. Çünkü o devirde köprü yıkıldığı taktirde onu yapan mimarın kellesini alıyorlarmış. Mimar Hayrettin iki yıl çevredeki dağlardan köprüyü izlemiş ve köprünün yıkılmadığından emin olduktan sonra şehre inmiş.
Özellikle turist sezonunda köprünün üstünden Neretva nehrine atlayan gençler görmek mümkün. Bu gelenek, şehrin erkeklerinin düğün öncesi nişanlılarına cesaretlerini kanıtlamak istemesi ile başlamış. Şimdi köprünün üstündeki delikanlılar turistlerden 20 euro'ya yakın bir miktarda para toplandıklarında köprüden atlıyorlar.
Köprü, 1993 yılında Bosna-Hersek savaşı sırasında Hırvat tanklarının toplarıyla vurularak yıkılmış. 1997 yılında nehirden orjinal taşları çıkartılarak tekrar inşa edilmeye başlanmış. Bozulan taşlar yerine orjinal taşların çıkartıldığı ve günümüzde kapalı olan taş ocağı açılarak bu iş için özel taş çıkartılmış. Köprü, 2004 yılında Prens Charles tarafından açılmış.
Yerel rehberimiz Tarık son olarak bize kendi hayat hikayesini anlattı. Tarık'ın küçüklüğü savaş zamanında Mostar'da geçmiş. İlkokuldayken Müslüman ve Hristiyanların olduğu karışık bir sınıfta okuyormuş. Birgün öğretmen sınıfa bir rahip ve imam getirmiş. Rahip, Hristiyan olanlara ölümle ilgili Hristiyan inançlarını anlatmış. Sıra imama gelince, o da ölünce sorgu meleği tarafından sorulacak üç soruyu anlatmış. Yerel rehberimiz Tarık, o zamanlar biraz haylaz olduğundan imamın anlattıklarını pek dinlememiş. Birgün arkadaşlarıyla dışarıda oynarken büyük bir patlama olmuş. Heryeri bembeyaz bir toz bulutu kaplamış. Tarık öldüğünü sanmış ve başlamış hayıflanmaya niye dinlemedim imamı diye. Neyse ki yakınlarına düşen bu bombadan sağsağlim kurtulmuş fakat bir süre sonra babasıyla birlikte Hırvatlara esir düşmüş. Esir kampında bir gün maskeli adamlar bunları sopalarla döverek yaka paça dışarı çıkartmış. Çok korkmuşlar. Esir kampından çıktıktan sonra adamlar maskelerini çıkarttıklarında bunların eski Hırvat komşuları olduklarını fark etmişler. Anlaşılmasın diye Tarık ve babasını bu şekilde döverek esir kampından kurtarmışlar. Tabiiki hikaye burada bitmiyor. Tarık ve ailesi savaştan kaçıp İstanbul'a gelmiş. Taksim meydanında indiklerinde ortalık savaş alanı gibi, insanlar havaya silahla ateş ediyorlar. Bir savaştan kaçıp bir diğerine düştük herhalde diye korkmuş Tarık. Meğer Galatasaray, Manchester United'ı şampiyonlar liginde elemiş ve insanlar kutlama yapıyorlarmış. Tarık o günden sonra Galatasaraylı olmuş :)) Yerel rehberimiz, biraz hüzünlü olan hikayesini o kadar güzel bir mizah katarak anlattı ki buruk bir tebessümle dinledik.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder