31 Mart 2012 Cumartesi
Yunan Adaları Turu: Patmos
Yunan adaları turu şuaralar çok moda. Tur fiyatlarını incelediğinizde aslında yurt-içinde deniz kıyısında herhangi bir otele vereceğiniz paradan daha az. Gemi turları aslında çok avantajlı çünkü otelinizi yanınızda gezdiriyorsunuz. Hem her gün yeni yerler görüyorsunuz, hem de her gün otel değiştirmek zorunda kalmıyorsunuz. Üstelik gemideki sosyal aktivitelere katılarak iki ada arasındaki yolculuğun nasıl geçtiğinizi anlamıyorsunuz bile. Bazen de siz yatağınıza bir adada girmişken, sabah başka bir adada uyanıyorsunuz. Ege Deniz'i çok açık bir deniz olmadığından, gemi teknelerle kıyaslandığında oldukça büyük olduğundan ve mevsim yaz olduğundan yolculuk sırasında mideniz bulanmıyor. Bu tarz yolcu gemileri ile yolculuk yapmak aslında oldukça fazla formaliteyi beraberinde getiriyor. Yola Kuşadası'ndan çıktık. Bir kaç saat içinde Patmos'taydık. Zamanın nasıl geçtiğini anlamadık çünkü rehberimiz bize geminin kurallarını anlatırken karnımızı bile doyuramadan ilk durağımıza varmıştık. Yola bir Ege kasabasından başladığımız için Patmos'a vardığımızda yabancılık çekmedik. Hatta başka bir ülkeye gelmiş gibi bile hissetmedik. Bu ada Türkiye'deki herhangi bir sahil kasabasına benziyordu. Hristiyanlar için bu adanın önemi, kutsal kitabın bazı parçalarının burada bulunan manastırda yazılmış olması. Bu adada aslında çok fazla gezilecek bir yer yok. Küçük şirin bir sahili var. Buradan denize girebilirsiniz. Bir de tabi her sahil kasabasında bulunan incik boncuk satan küçük dükkanlar...
Etiketler:
patmos,
Yunanistan
24 Mart 2012 Cumartesi
Bellagio
Milano'dan trenle Como'ya geldiğimizde açıkçası nereden başlayacağımızı şaşırdık biraz. Etrafta biraz dolandık, sonra da gölün üstünde tekneyle gezmeye karar verdik. Gölün kenarındaki kasabalar arasındaki ulaşımı sağlayan tekneler bu iş için çok uygun. Gölün üzerindeki kasabaların haritasına baktık ve gidebileceğimiz en uzak kasabaya gitmeye karar verdik. Bu kasabanın adı "Bellagio" idi. Como gölü iki uçlu bir çatal gibi uzanıyor. İşte bu çatalın iki ucunun birleştiği yerde Bellagio kasabası yer alıyor.
Aslında gidiş dönüş bilet parası biraz tuzlu (4 yıl önce gittiğimizde kişi başı 20 euroydu). Ama verdiğimiz paraya değdi açıkçası. Como gölünün etrafı dağlık olduğu için bu küçük kasaba büyüyememiş ve aynen olduğu gibi kalmış.
Kasabanın daracık sokaklarından geçen arabaları görseniz gözlerinize inanamazsınız. Hep son model pahalı arabalar. Hani bizim sokakta geçtiğinde dönüp baktığımız cinsten. Ama insan o kadar çok lüks araba görünce artık birsüre sonra bakmaktan usanıyor :))
Milano, modaya yön veren Avrupa şehirlerinden biri. Haliyle Bellagio da bu ünden payına düşeni almış. Ara sokaklardaki dükkanların çoğu deri çantalar, ayakkabılar, cüzdanlar vs. satıyor. Milano'da ve Bellagio'da o kadar çok mağaza gördükten sonra biz de nefsimizi tutamadık ve sonunda kendimize Bellagio'dan bişeyler aldık.
Gölün üzerinden sürekli özel deniz uçakları inip kalkıyordu. Bu da göl etrafındaki villalarda yaşayan insanların profilini gösteriyor tabiiki. Ünlülerin neden Como gölü kenarında evleri olduklarını oraya gittikten sonra daha iyi anladım. Como gölü tam gözlerden uzakta kafa dinleme yeri.
17 Mart 2012 Cumartesi
Como Gölü
Como Gölü aslında çok ünlü bir yer. Ama ünlü olmakta yerden göğe kadar haklı. Hani derler ya cennetten bir köşe diye, işte aynen öyle. Gölün etrafı yüksek ve yeşil dağlarla çevrili. Como aslında küçük bir yer. Gölün çevresinde Como haricinde başka kasabalar da var. Buralara ulaşım karadan ve göl üzerinden sağlanabiliyor. George Clooney'in Como Gölü kenarında bir evi var ama biz görmedik şahsen.
10 Mart 2012 Cumartesi
Milano
Milano'nun güzel ve görkemli bir tren istasyonu var. Tren istasyonundaki "tourist information"dan turistik bir Milano haritası temin edebilirsiniz. Tren istasyonundan çıkınca turuncu bir "tramcar" ile hostelimizin yolunu tuttuk. Milano gezdiğimiz diğer İtalya şehirleri gibi pek turistik değildi. Dolayısıyla etrafta daha çok İtalyan vardı ve şehir, turistleri umursamadan kendi ritminde akıp gidiyordu. İtalya'yı bu kadar gezdikten sonra Milano, gezdiğimiz diğer İtalya şehirleri kadar çekici gelmedi. Güzel bir şehir ama bir Roma'yla kıyaslanmaz tabii. Bunda benim modaya olan ilgisizliğimin ve bir çantaya veya cüzdana dünyanın parasını verecek kadar zengin ve müsrif olmamamın da etkisi yok değil :))
Milano'da mutlaka görülmesi gereken yerlerden biri "Santa Maria delle Grazie". Bu manastır UNESCO Dünya Kültür Mirası listesinde. Buranın bu kadar özel olmasının sebebi Leonardo'nun "Son Akşam Yemeği (Last Supper)" isimli eserinin manastırın yemekhanesinin bir duvarında bulunması. "Son Akşam Yemeği" Leonardo'nun Mona Lisa'dan sonra en ünlü eseri. Bu eserle ilgili birçok spekülasyon var. Eserin içerisinde gizli mesajlar ve ipuçları olduğu iddia ediliyor. Ne yazıkki resmin olduğu duvarın fotoğrafını çekmeye izin vermiyorlar. Biz de manastırı dışarıdan çektik (bkz. üstteki resim).
Milano'da görülmesi gereken yerlerden başka bir yer ise The Castello Sforzesco. Aslında Milano'da görülecek çok bir yer olmadığından bu şatoyu görülmesi gereken yerler listesinde sayıyorum.
Milano'ya kadar gelip de Duomo'yu görmeden gitmek olmaz tabi. Dış görünümü kadar içindeki vitraylar da yeterince etkileyici.
Duomo'nun hemen yanı başında Galleria Vittorio Emanuele yer alıyor. Burası bütün alışveriş merkezlerinin anası olarak biliniyor.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)