31 Ekim 2010 Pazar

Münih

Münih'e gitme sebebim hem Almanca öğrenmek hem de değişik bir maceraya atılmaktı. Bölümden bi arkadaşım Almanca öğrenmek için yazın bir aylığına Münih'e gitmek istediğini ve yanına bir arkadaş aradığını söylediğinde hemen atladım. Hiç düşünmeden kabul ettim. Tabiiki canım annemin finansal desteği sayesinde bir ayımı Münih'te geçirdim. Haftaiçi öğlene kadar ders oluyordu, öğleden sonra ise şehri gezmek için bol bol vakit... Haftasonu okulun düzenlediği geziler vardı. Bu sefer seyahat detaylarını ayarlamak bana düşmüştü. Bir önceki yurtdışı seyahatimde nerdeyse bütün işlemleri saolsun yengem halletmişti. Ama şimdi iş başa düşmüştü :)) Bilet ve seyahat sigortası işlerini Kızılay'da tesadüfen girdiğimiz herhangi bir acentadan hallettik. Daha sonraki seyahatlerimde tabi artık işin kurdu olduğum için seyahat acentasına bile gitmeden her işimi kendim halletmeye başladım. Ama Münih'te geçirdiğim yazın özgüven kazanmamda büyük bir faydası oldu.

Münih'i ilk uçaktan gördüm. Yandaki resimdeki beyaz yapı Allianz Arena. Geceleri renkten renge giren bu stadyumu yakından görmek kısmet olmadı ama olsun :))

30 Ekim 2010 Cumartesi

Kiev-son

Selam,

Bu Kiev'le ilgili son yazım. Yandaki resimde "The Gate Church of Trinity"i görüyorsunuz. Bu klise 12.yy'da yapılmış ve "The Kyiv-Pechersk Lavra"nın girişinde bulunuyor. "The Kyiv-Pechersk Lavra" aynı zamanda "Kiev'in Mağaralar Manastırı" olarak da biliniyor. Bu manastır eski bir Ortadoks Hristiyan manastırı ve Unesco Dünya Mirası listesinde bulunuyor. Bu manastırın en ilgi çeken yanı mumyaları :) Manastırın altında birsürü mağara var ve bu daracık mağaraların içinde birsürü mumya görmek mümkün. Bu manastırda yaşamış azizler mumyalanarak tabutlara konulmuş. Mumyaların üstlerinde örtüler var fakat ellerini görmek mümkün. Daracık mağaralar içinde mum ışığında mumyalar arasında dolaşmak gerçekten de ürkütücü ama güzel bir deneyim. Tavsiye ederim yani :))



Yandaki resimde gördüğünüz yer St. Andrew Klisesi. Bu klise Bartolomeo Rastrelli tarafından Barok tarzında tasarlanmış ve 1749-1762 yıllarında inşa edilmiş. Bu klisenin içi de dışı kadar güzel. Klise içindeki tasfirler görülmeye değer. Bu manastırın hemen arkasında eski şehir yerleşimi yeralmakta. Klisenin arkasından yokuş aşağıya indiğinizde küçük tezgalardan alışveriş yapabilir, Ukrayna temalı küçük ama sevimli restoranlarda karnınızı doyurabilirsiniz.

Kiev'le ilgili anlatacaklarım bu kadar. Bu yolculuğa değişik yaşam deneyimleri yaşamak için çıktım ve başarılı da oldum. İlk defa Türkiye dışında bir ülkede bulundum ve buranın kültürünü soludum. Ukrayna'da geçirdiğim 3 hafta sonunda Rusça'yı konuşamasam da anlamaya başladım. Birileri yanımda Ruşça konuştuğu zaman hala az çok neden bahsettiklerini anlayabiliyorum. Gerçi ülkenin resmi dili Ukraynaca ama yengemin söylediğine göre aralarında çok fark yokmuş. Kiev ülkenin başkenti olduğu için burda daha çok Ukraynaca konuştuklarını söyledi. Fakat Berdyansk'ta daha çok Rusça'yı tercih ettiklerini söyledi çünkü burası Rus sınırına daha yakın olduğu için bu dilin etkisinden hala kurtulamamış.

Kiev'den Berdyansk'a döndükten sonra orada bir hafta daha geçirdim. Ordan Zaporizhia'ya dönerek uçakla İstanbul'a ulaştım. Dönüş yolculuğum daha sorunsuz geçti.

Bir sonraki yazıda görüşmek üzere...

25 Ekim 2010 Pazartesi

Kiev-2

Nezalezhnosti Meydanı (Özgürlük Meydanı), Kiev'in ana meydanı ve Kiev'in merkezinde bulunmakta. Meydanın iki tarafında birbirine bakan anıtlar var. Fotoğrafta gördüğünüz, "Berehynia" anıtı. "Berehynia" Slava mitolojisinde geçen kadın bir tanrıça (daha detaylı bilgi için: http://en.wikipedia.org/wiki/Berehynia). Fotoğraftan ne kadar anlaşılıyor bilmiyorum ama anıt gerçekten çok yüksek. Bu anıtın bu kadar yüksek olmasına tezat, tam karşısında kısa bir St. Michael anıtı var. St. Michael şehrin tarihi koruyucusu olarak biliniyor.


Yandaki fotoğrafta gördüğünüz anıt, St. Michael anıtı. Meydana çıkan caddelerden biri Khreschatyk Caddesi. Bu cadde üzerinde lüks mağazalar ve restoranlar bulmak mümkün. Ayrıca bu cadde ile ilgili en hoşuma giden şey, haftasonları ve tatil günleri araç trafiğine kapalı olması. Ankara'da Kızılay'ın haftasonu araç trafiğine kapalı olduğunu hayal dahi edemiyorum. İnsanın cadde üzerinde elini kolunu sallayarak rahat rahat yürümesi süper bir duygu.

Kiev'le ilgili sevmediğim tek şey havanın çok geç kararması oldu. Çünkü akşam 10'da hava hala alacakaranlıktı. Orada bulunduğum süre içinde havanın karardığını görmek kısmet olmadı. Bu sebeple ilk gece uyumak konusunda biraz problem yaşadım. Hava aydınlık olduğu halde gece uykusunu uyumaya çalışmak çok tuhaf bir duygu.

Sanırım Kiev'le ilgili yazacağım bir yazı daha kaldı. Ondan sonra sizlerle Almanya'ya doğru bir yolcuğa çıkacağız...

23 Ekim 2010 Cumartesi

Kiev

Kiev tam bir Avrupa şehri. Kocaman yolları var, apartmanlar çok güzel çünkü şehir merkezindeki eski apartmanların caddeye bakan yüzlerini koruyup, apartmanları yenilemişler. Tarihi dokuyu bozmadan modernleşen bir şehir. Her yerde alt geçit var yayalar için. Bir süre sonra insan alıştığı için merdiven inip çıkmak zor gelmiyor. Zaten bütün alt geçitlerde yürüyen merdiven de mevcut. Ankara gibi saçma sapan üst geçitlerle görüntü kirliliği oluşturmamış belediyeciler. Zaporozhye ve Berdyansk'tan sonra burası farklı bir ülke gibi geliyor. Zaporozhye hava kirliliği olan, yolları bol çukurlu bir sanayi şehri, Berdyansk ise orta çaplı bir sahil kasabası. Kiev'i gördükten sonra Ukrayna ile ilgili düşüncelerimi yenilemem gerekti.

Kiev'de metrolar çok çok çok derinden gidiyor. Yürüyen merdivenler çok dik olmasına rağmen yukardan bindiğinizde ineceğiniz yeri göremiyorsunuz. O kadar uzun bir süre aşağıya doğru iniyorsunuz yani. Ayrıca yürüyen merdivenler bizim burdakilerden daha hızlı iniyor aşağıya, yoksa metroya ulaşmak çook uzun zaman alabilir.

Berdyansk'tan trene binerek Kiev'e ulaşmak mümkün. Ama yol çok uzun olduğu için bütün akşamı ve geceyi trende geçirmek zorundasınız. Bindiğimiz tren yataklıydı o yüzden yolculuk çok yormadı. Trenden iner inmez turist otobüsleriyle bir saatlik bir şehir turu yaptık. Böylece gezeceğimiz yerlerle ilgili ön bilgi almış olduk.

Fotoğrafta görülen yer "St. Michael's Cathedral of Golden Domes". 12. yüzyılda yapılmasına rağmen, Sovyet yetkilileri tarafından 1930'larda yıkıldığı için, Ukrayna bağımsızlığını kazandıktan sonra 2000 yılında yeniden inşa edilmiş (daha detaylı bilgi için: http://en.wikipedia.org/wiki/St._Michael's_Golden-Domed_Monastery)



Buarada fotoğrafta benimle poz veren güzeller güzeli bayan, yengem.


Kiev'le ilgili yazacaklar elbette bu kadar değil. Devamı bir sonraki yazıya artık...

17 Ekim 2010 Pazar

Berdyansk

Berdyansk aslında küçük bir kasaba. Ama kasaba merkezinde bulunan liman onu büyük bir kasaba haline getirmiş. Limanın yakınlarından Azak Denizi'ne girilebiliyor. Yada arabanız varsa Berdaynsk'tan Azak Denizi'ne doğru uzanan yarımadadan denize girebilirsiniz. Yarımadanın iki kenarından da denize girilebiliyor. Böyle yerleri çok seviyorum. Önünüz deniz, arkanız yine deniz :))

Ukraynaca bilmediğim için Berdyansk'ta bulunduğum sürece katıldığım tek kültürel etkinlik baleydi. Fındıkkıran'ı ilk defa orada izledim. Ruslar gerçekten iyi balerinler yetiştiriyorlar :))

Akşamları deniz kenarında panayır gibi birşey kuruluyor. Çocuklar için atlı karınca falan var. Ha bir de tatlı patlamış mısır satıyorlar. Ben denedim ama tuzlusunu tercih ederim :) Ayrıca sahil kenarında paten kiralayan insanlardan kendinize bir paten edinerek paten yapma imkanınız da mevcut. Patenle kaymayı çok severim hele denize nazır :))

Bir sonraki yazımda Berdyansk'tan Kiev'e doğru yaptığımız yolculuğu anlatacağım. Görüşmek üzere...

15 Ekim 2010 Cuma

Zaporozhye

Merhaba,

Bu benim kendime ait ilk blogumda ilk yazım. Böyle güzel ilkleri yaşarken blogumu bir ilk ile açayım dedim :))
Bu yazıda sizlere ilk yurtdışı seyahatimi anlatacağım. İlk defa Türkiye sınırları dışına adım atmaya karar verdiğimde 19 yaşımdaydım. Bence yurtdışına çıkmak için ne geç ne de erken bir yaş sayılır. Kuzenimin Ukraynalı eşi ile birlikte Ukrayna'ya gitmeye karar verdim. Kuzenimin eşi, çocuğu ve kayınvalidesiyle birlikte geçirilecek 3 hafta :)) Herkes bana neden gitmek istediğimi sordu. Gitmek için daha güzel başka bir ülke bulamamışmıyım, orda ne yapacakmışım vs, vs. Ama 3 hafta sonunda iyiki gitmişim dedim kendi kendime. Yabancı bir ülkenin havasını solumak, oranın kültürünü ve insanlarını tanımak çok hoşuma gitti. O kadar hoşuma gitti ki her sene farklı bir ülkeye gitmek için söz verdim kendi kendime. Her ne kadar kendime verdiğim bu sözü tutmaya çalıştıysam da arada bi kaç seneyi boş geçtiğim oldu tabi :))

İlk kez yurtdışına çıktığım için çok heyecanlıydım. Annemlere el salladım ve pasaport kontrol kuyruğunda beklemeye başladım. Yengem çoktan karşı tarafa geçmişti. Önümde şimdi ismini hatırlamadığım ünlü bir manken vardı. Sıra bana geldiğinde görevliden bir azar işittim. Yurtdışı çıkış harcımı yatırmamıştım. Öyle birşeyden haberim bile yoktu. Azarı yiyince gözlerim doldu hemen. İlk denemem başarısız olmuştu. Gerisin geri annemlerin yanına döndüm. Neyseki kuzenim hemen halleti harç işini ve ikinci defa sorunsuz bir şekilde geçtim pasaport kontrolünden :))

Kuzenimin eşi çok sık gidip geldiği için hava yolu şirketi seçimini ona bıraktımıştım. O da her zaman gidip geldiği charter firmasından bize bilet almış. Firmanın adı "Motor Sich Airlines". Sanırım hala böyle bir havayolu şirketi mevcut (daha detaylı bilgi için: http://en.wikipedia.org/wiki/Motor_Sich_Airlines). Havayolu şirketinin kötü olduğunu pilotun inişe geçiyoruz demesinden 1 saat sonra hala inişe geçmemiş olmamızdan anlamıştım. 1 saat sonra indiğimizde pilot bir anons daha yaptı fakat bu sefer Ukraynaca. Herkesten "aaa" sesleri geldi. Gezi boyunca tercümanlığımı yapacak yengem ilk tercümesini yaptı: Uçak başka bir şehre inmişti... Bizi almaya gelmeleri için 4-5 saat bekledik. Bir şehirden diğerine Türkiye'den daha çok çukura sahip yollardan geçerek ulaştık. Kısa bir Zaporozhye turu attıktan sonra Berdyansk'ın yolunu tuttuk...