Yandaki resimden de görüldüğü üzere Nice - Monako arası 22 km. Monako, Fransa - İtalya sınırına çok yakın bir yerde bulunuyor. Bu mesafeyi isterseniz otobüsle, isterseniz trenle katedebilirsiniz. Ama benim önerim tekne yolculuğu :)) http://www.trans-cote-azur.co.uk/nice-monaco.php internet sitesine bir göz atabilirsiniz. Biz bir gün önceden bu firmanın Nice ofisinden biletlerimizi aldık. Tekneyle bu yolculuk yaklaşık 45 dakika sürüyor.
Bu tur şirketi size iki alternatif sunuyor. İsterseniz tekneyle Monako'ya kadar gidip hemen geri dönebilirsiniz yada akşama kadar Monako'da vakit geçirip sonra dönebilirsiniz. Tabii tur fiyatları da ona göre değişiyor. Akşam dönmek istiyorsanız biraz daha fazla para ödemeniz gerekiyor. Geminin kaptanı yol boyunca size sahil kıyısını anlatıyor. Bütün ünlülerin evlerini (tabi onlara ev denirse) gösteriyor. Dönüşte söyle bir ruh haline bürünüyorsunuz: "Bu
insanlar yaşıyorsa biz ne yapıyoruz?". Ama beterin beteri var. Halimize şükretmeliyiz. En azından adamların yaşadıkları yerleri gezip görebiliyoruz.
Monako yüz ölçümü olarak küçükcük bir yer olmasına rağmen gezip görülecek çok yer var. Akşam teknenin kalkış saatini kaçırmamamız gerekiyor bu sebeple Musée Océanographique de Monaco'yu sadece dışarıdan görüyoruz. Burası yakın zamana kadar su altı kaşifi Kaptan Jacques-Yves Cousteau tarafından yönetilmiş. Yandaki fotoğrafın sol tarafında müzeyi sağ altta ise Monako'nun hapishanesi görüyoruz. Deniz manzaralı ve oldukça lüks bir hapishane olduğu söyleniyor.
Monako katedrali de Monako'da görülmeye değer yerler arasında yer alıyor. Prens Rainier ve Prenses Grace'in mezarları bu katedralin içinde yer alıyor.
Monako'da sanki birileri SimCity oynamış hissine kapılıyorsunuz. Alan çok dar olduğundan binalar çok sık ve yüksek. Bu sebeple, insanlar bahçeleri teraslara taşımayı tercih etmiş. Hatta bir terasın bahçesinde kocaman bir ağaç vardı ve o yükseklikte o büyüklükte bir ağacın nasıl yaşadığına pek akıl erdiremedik. Aslında yandaki fotoğrafa çok dikkatlice bakarsanız siz de o ağacı görebilirsiniz. Fotoğrafın sol yarısındaki ufka baktığınızda binanın üzerindeki top gibi görünen yeşillik bir ağaç.
Herşey o kadar mükemmel görünüyor ki. Teknenizi kapınızın önüne park edip evinize giriyorsunuz :))
Monako aslında bir ülke. Kendi uluslararası telefon kodu bile var. Fransa ile sınırlarını kaldırmış fakat hala prenslik tarafından yönetiliyor ve burada yaşayan insanlar gelir vergisi ödemiyor. Bu sebeple, zengin insanlar vergi ödememek için Monako vatandaşı olmak istiyorlar. Bu da dünyanın en zengin insanlarını Monako'ya çekiyor. Burada metrekare başına düşen zengin sayısı dünyanın herhangi bir yerindekinden daha fazla :)) Monako'nun hanedan ailesi yandaki fotoğrafta görülen Palais Princier de Monaco'da yaşıyorlar. Prens sarayında olduğunda yandaki fotoğrafta görülen beyaz bayrak göndere çekiliyor. Her gün saat 11:55'te sarayın önündeki askerlerin nöbet değişimi oluyor. Fakat bence çok da görülmeye değer değil. Bizim Anıtkabir'deki askerlerin nöbet değişim töreni daha gösterişli.
Yandaki fotoğrafta ise Fairmont Monte Carlo otelini görüyorsunuz. Bu otel, dünyada altından Fomula-1 pisti geçen tek otel. Monako'daki Formula-1 pisti zaten şehrin içinden geçiyor. Şehrin ana yolları Formula-1 pistini oluşturuyor.
Ve tabi ki kumarıyla ünlü Monako'nun Monte Carlo kumarhanesi. Monte Carlo aslında Monako'nun semtlerinden biri ama en az Monako kadar ünlü. Kumarhanenin girişinde turistler için ayrılmış kollu makineler var. İsterseniz burada kumar oynayabilirsiniz. Kumarhanenin içinde çeşitli salonlar var. Belirli bir giriş ücreti karşılığında bu salonlara girip oyunlara katılabilirsiniz. Biz şansımızı fazla zorlamayıp biraz dolaşıp kumarhaneden çıktık.
Monako'dan bahsedip de Grace Kelly'den bahsetmemek olmaz. Gerçi mezarının Monako katedralinde olduğunu söylemiştim. Grace Kelly, Oscar'lı bir Hollywood oyuncusu. 26 yaşında Prens Rainer III ile evlenerek Monako prensesi olmuş. Prenses Grace, Monako'da büyük bir coşkuyla karşılanmış. Evlendikten sonra oyunculuktan kendini emekli eden Prenses, üç çocuk sahibi olmuş ve 52 yaşında bir trafik kazası sonucu ölmüş. Prenses Grace'in izlerini Monako'nun her yerinde takip etmek mümkün. Yandaki resimde Prenses Grace Tiyatrosu'nu görüyorsunuz.
Prenses Grace'ten bahsettikten sonra oğlu Prens Albert'ten bahsetmemek de olmaz. Prens geçen sene Temmuz ayında (2011 Temmuz'unda) Prenses Charlene ile yandaki fotoğrafta görülen kilisede evlendi. Prensin 1958 doğumlu olduğunu düşünürsek, evlendiğinde 53 yaşındaydı. Evlenmek için oldukça geç bir yaş. Ama tabi prens o yaşına kadar boş durmamış. Prensin biri kız, diğeri erkek olmak üzere iki tane gayrimeşru çocuğu var. Kızı şuanda 20, oğlu ise 9 yaşında. Nedendir bilinmez Prenses Charlene evlenirken oldukça gözyaşı döktü. Bazılarına göre prenses evlenmekten üç kere kaçmaya çalıştı ama başarılı olamadı.
Monako'dan aktaracaklarım bu kadar, Fransız rivierasının başka bir yerinde buluşmak üzere...
27 Haziran 2012 Çarşamba
Monako
Etiketler:
cote d'azur,
Fransa,
Monako
Yer:
Monako
17 Haziran 2012 Pazar
Nice
Rezervasyon yaptırmak için siteye mail attım, geç cevap verdiler, Nice'e vardığımızda da adamların adresini bulamadık. Daha doğrusu söyledikleri adreste öyle biryer yoktu. Neyse uzun lafın kısası ben çok merak ettim. Fırsatınız olursa ve adamlara ulaşabilirseniz siz deneyin derim. Yok ben tura bağımlı kalmak istemiyorum, bisikletle kafama göre gezeceğim derseniz de bisiklet kiralayabiliyorsunuz. Nice'te her tarafta bisiklet durakları var. Bu duraklardan bisiklet alıp, istediğiniz kadar gezip, başka bir durakta bırakabiliyorsunuz, ücreti karşılığı tabi.
Gündüz yapılacak en iyi şey denize girmek :) Nice'in masmavi denizi hemen kendine çekiyor zaten sizi. Nice'e varır varmaz o masmavi denizi gördükten sonra yapmak istediğim ilk şey denize girmekti. Deniz çok güzel, dalgalı ama taşlık olduğu için rahatsız olmuyorsunuz. Şehrin küçük, sevimli bir eski limanı ve liman etrafında güzel restoranları var. Öğlen yemeğimizi burada yedik. Akşam güneş batmak üzereyken "Le Château"ya çıktık. Buradan harika bir Nice manzarası seyredebilirsiniz.
Nice'te vakit geçirmek için yapılacak bir sürü şey var. Bütün bir akşam boyunca sahilde yürüyebilirsiniz. Sahil kenarında bir sürü lüks otel var. Bunlardan en ünlüsü yandaki fotoğrafta görülen Hotel Negresco. Cary Grant ve Grace Kellly'nin oynadığı, bir Alfred Hitchcock filmi olan "To Catch a Thief"i izleyenler varsa bu oteli hatırlayacaklardır.
Nice aslında insanların yaşadığı bir şehir, yani insanlar iş çıkışı barlarda kafelerde takılıyorlar. Sadece elinde fotoğraf makinasıyla etrafa bakan turistler değil, işe giden gelen bir yerlere koşuşturan insanlar da var. Nice'in hem tarihi hem de modern bir yanı var.
Alternatif bir akşam planı eski şehir tarafını gezmek. Nice'in sokaklarında kaybolmak çok eğlenceli. Bir kafede barda otururken sokak çalgıcılarının müzikleriyle keyfinizi bulabilirsiniz. Sokak çalgıcısı deyip geçmeyin, gerçekten kaliteli müzik yapıyorlar. Zaz da o sokak şarkıcıları arasından meşhur olmadı mı?
Etiketler:
cote d'azur,
Fransa
Yer:
Nice, Fransa
9 Haziran 2012 Cumartesi
Côte d’Azur
Côte d’Azur'a gitmek aslında eşimin fikriydi. Fransız rivierasını görmek gibi bir arzusu vardı. İyiki sözünü dinlemişiz de gitmişiz diyorum şimdi. Eğer sizin de oralara gitmek gibi bir arzunuz varsa http://www.frenchriviera-tourism.com/ sitesi çok faydalı olacaktır. Bilmeyenler için söyleyeyim, Côte d’Azur Fransa'nın Akdeniz kıyısının bir kısmı. Doğuda İtalya sınırına, batıda St.Tropez'e kadar uzanıyor.
Yine ucuz uçak bileti bulma ile başlayan maceramız, bizi Fransa'nın Akdeniz kıyısındaki bir şehri olan Marsilya'ya götürdü. Bu sefer biletimizi Pegasus'tan almıştık ama "ucuz uçak bileti macerası" yaşamaktan kurtulamadık.
Uçak gurbetçilerle doluydu, başka bir değişle uçak indiğinde alkışlayan tiplerin olduğu bir uçakla yolculuk ettik. Sonradan öğrendik ki zaten Marsilya Fransa'da göçten en çok nasibini alan şehirlerden biriymiş. Pasaport kontrolüne geldiğimizde görevliler bizden otel rezervasyonlarımızı ve dönüş uçak biletlerimizi göstermemizi istedi. Ama biz bu evrakları son anda uçağa verdiğimiz valizin içine koymuştuk. Bunu görevlilere anlatmaya çalıştıysak da Fransızlar Fransızca harici bir dil konuşmaktan hoşlanmadıklarından bizimle sürekli Fransızca konuşmaya devam ettiler ve biz derdimizi bir türlü anlatamadık. Bize kenarda beklememizi söylediler ve bütün uçağın boşalmasını bekledik. Biz hariç uçaktaki herkes pasaport kontrolünden geçti. Yanımızdan geçen herkesin tuhaf bakışlarına maruz kalmak zorunda kaldık.
En sonunda pasaportlarımızda birden fazla schengen vizesi olduğunu gören görevliler bize acıdı ve geçmemize izin verdiler. Adı üzerinde "ucuz uçak bileti" aldığımız için gecenin 2'sinde Marsilya'ya vardık ve geceyi pek de havalimanına benzemeyen Marsilya havalimanında geçirdik. Gündüz olunca otobüsle en yakındaki tren istasyonuna gittik ve oradan Marsilya tren garına vardık. Marsilya'dan Nice'e giden trene binerek Côte d’Azur yolculuğumuza başladık. Côte d’Azur kısmen küçük bir bölge olduğundan fazla otel değiştirmeyelim istedik ve bu bölgedeki iki büyük beldede üçer gün kalmaya karar verdik: Nice ve Cannes. Gitmeden önce kendimce süper bir plan hazırlamıştım. İlk günü Nice'i gezerek geçirecektik. İkinci gün tekneyle Monako'ya, üçüncü gün Nice yakınlarındaki Antibe ve Eze'e gidecektik.
4.gün ikinci kalış durağımız olan Cannes'a gidip, orayı gezecektik. 5.gün tekneyle St.Tropez'e, 6.gün ise parfümleriyle ünlü Grasse'ye gidecektik. Gezimizin son iki gününü başlangıç durağımız olan Marsilya'ya ayırmıştık. İlerleyen yazılarımda plana ne kadar uyabildiğimizi anlatacağım.
Not: Fotoğraflarda, bazılarını Marsilya-Nice tren yolculuğu sırasında uzaktan gördüğümüz Côte d’Azur beldelerini görüyorsunuz.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)