22 Aralık 2019 Pazar

Stuttgart: Porche Müzesi

Stuttgart'a adımımızı atar atmaz ilk durağımız Porsche Müzesi. Yandaki fotoğraftaki Volkswagen Beetle'ı görünce yanlış fotoğraf koydum sanmayın. Porsche deyince akla ilk pahalı spor arabaları gelse de aslında "halkın arabası" Beetle'ın yaratıcısı Ferdinand Porsche.
Musluk tamircisi bir babanın oğlu olan Porsche, küçüklükten beri elektriğe ilgi duymuş. İlk hibrit arabayı tasarlamış ve 1900 yılında Paris fuarında sergilemiş. Dönemin önemli firmalarından Daimler'de calışan Ferdinand, birinci ve ikinci dünya savaşları sırasında askeri araçlar da tasarlamış.
Savaştan sonra kısa bir süre tutuklanmış. Hayatının son zamanlarını kendi adını verdiği şirketinde Porsche spor arabalar üreterek geçirmiş. Müzede 1948'den günümüze kadar Porsche'nin gelişimini görebilirsiniz.
Bir de arabalar filmindeki Porsche "Sally"nin orjinal boyutunda bir örneğini de görebilirsiniz.  Sonuç olarak Stuttgart'ta hoş vakit geçirmek için gezilebilecek güzel bir müze.
Sabah Strazburg'da, öğleden sonra Stuttgart'ta gezdikten sonra yorulduk ve soluğu akşam yemeği için Stuttgart merkezinde aldık. Stuttgart'a yolunuz düşerse ABACCO'S STEAKHOUSE'a mutlaka uğrayın derim. Hayatımda yediğim en güzel etlerden birini yedim. Eti mühürleyip yanında da sıcak taş getiriyorlar. Eti dilediğiniz kalınlıkta kesip önünüzdeki taşta istediğiniz miktarda pişiriyorsunuz. Taşınız soğursa sıcağını getiriyorlar. Harika bir yer kesinlikle tavsiye ederim.

6 Aralık 2019 Cuma

Strazburg: Decorative Arts Museum

Strazburg'da geçirdiğimiz son sabahımızda Rohan sarayını gezdik. Burası birden fazla müzeye ev sahipliği yapıyor. Biz Dekoratif Sanatlar müzesini gezdik. Bu sarayın inşası, 1704 - 1713 yılları arasında Strazburg piskoposluğunu yapan prens Rohan Soubise tarafından başlatılmış.
Versay sarayı gibi bir bina istediği için bu sarayın planlarını kralın mimarı Robert de Cotte'a yaptırmış. Sarayın inşaası, dekorasyonu ve mobilyaların döşenmesi 1732'den 1742'ye kadar sürmüş.
O zamandan Fransız devrimine kadar bu saray, Strazburg piskoposlarının ve Rohan ailesinin ikametgahı olarak kullanılmış. Bu müze, 7 bölümden oluşuyor. 1 numaralı salon muhafızların olduğu giriş salonu olarak kullanılmış.
2 numaralı bölüm piskoposların salonu. Bu odada genellikle oyunlar düzenlenirmiş. Bu oda ismini duvarlarındaki piskoposların portrelerinden almış. 1793'te bu tablolar devrimciler tarafından yakılmış. 3 numaralı oda kralın yatak odası. Bu oda, sarayın en etkileyici bölümü, krallar ve kraliyet ailesi üyeleri Strazburg'a geldiklerinde bu odada kalırlarmış. 4 numaralı bölüm kütüphane. 5 numaralı oda, Napolyon'un Yatak odası. Bu küçük odanın resmi olmayan stili Napolyon tarafından yatk odası olarak seçilmesine sebep olmuş. Odadaki koltuk, masa ve yatağı yaptıran Napolyon'un bu odada hiç uyuma imkanı olmamış. 6 numaralı oda, prens piskoposların yatak odası. 7 numaralı bölüm, dekoratif sanatlar kanadı. Bu bölümde, çiniler, mücevherler ve saatler var. Bu zengin koleksiyon, 18.yy'da Strazburg'daki zanaat endüstrisinin altın çağını yansıtıyor.
Arda bu müzeyi çok sevdi, sessiz ve sakin bir şekilde gezdi. Etrafında gördüğü şeylerle çok ilgilendi. Ama tabi ben de ona merak etmesi için hikayeler anlattım. Bu sarayda bir zamanlar krallar kraliçeler yaşamış dedim. Hayal gücünü harekete geçirerek bu müzeden keyif almasını sağladım.
Böylece Strazburg gezimiz de burada bitti :)

17 Kasım 2019 Pazar

Colmar

Strazburg'dan Colmar'a gitmek çok kolay. Trenle yarım saatte ulasabilirsiniz. Bu yüzden Colmar planımızı Strazburg'dan günübirlik yaptık. Böylece otel değiştirmemize gerek kalmadı. Colmar tren istasyonu yandaki haritanın sol alt köşesinde görünüyor. Burdan haritanın üst ortasında (yani tren istasyonunun kuzey doğusunda) yer alan turist bilgilendirme ofisine doğru yürüdük. Aslında Colmar'ı gezmek için bir haritaya ihtiyacınız yok. Beğendiğiniz, hoşunuza giden, sizi kendine çeken sokaklara girerek gezebilirsiniz. Kaybolmanız mümkün değil çünkü zaten tarihi şirin evlerin olduğu bölüm çok küçük.
Ben haritadaki sırayı izleyerek gezmekte ısrarcı oldum ama dediğim gibi buna hiç gerek yokmuş. Turist ofisinden sonra ilk durağımız "The House of Heads". 1609 yılında Rönesans stilinde inşa edilen bina, bir zamanlar şarap ticareti için kullanılmış.
Haritada 6 numara ile gösterilen yer Bartholdi müzesi. Bartholdi, Amerika'daki özgürlük heykelinin yaratıcısı. Heykelin hikayesi oldukça ilginç. Yeri gelmişken paylaşmak isterim. Aslında bu heykel Osmanlı İmparatorluğu için yapılmış. Sultan Abdulaziz zamanında Süveyş Kanalındaki Port Said Limanına konulmak üzere sipariş verilmiş. Heykelin Kızıldeniz ile Akdeniz'in birleştiği yere dikilmesi planlanmış. Sipariş edilen heykel, firavunlar zamanının giysilerine bürünmüş bir kadın şeklinde olacak ve elinde ‘Asya’nın ışığının Mısır’dan geldiğini’ sembolize eden bir meşale tutacakmış. Fakat heykelin parası ödendiği halde, Mısır valisi, Müslüman bir kentte bu denli büyük bir heykelin dikilmesinin hoşnut karşılanmayacağını düşünerek heykelin Mısır'a getirilmesine engel olmuş. 20 yıl sonra Fransa, Amerika ile iyi ilişkilerinin bir göstergesi olarak Bartholdi'ye benzer bir heykel sipariş edince, Bartholdi, Eiffel kulesinin mühendisi Gustav Eiffel'den de yardım alarak Osmanlıların heykeli üzerinde modifikasyonlar yaparak bugünkü Özgürlük Heykelini oluşturmuş ve heykel Amerika'ya gönderilmiş. Colmar yerel yönetimi, heykeltıraşın ölümünün 100. yılını anmak amacıyla bu heykelin bir replikasını bir kavşağa yapmış. Biz görmedik ama kara yoluyla Strazburg'tan Colmar'a giderseniz yol üzerinde görebilirsiniz. Heykeltıraşın doğduğu ev müzeye çevrilmiş. Bu iki katlı müzede Bartholdi'nin birtakım eserleri sergileniyor.
7 numaralı durağımız "Pfister House". Burası gümüş madenleri sahibi Louis Sherer tarafından yaptırılmış. Rönesans döneminde inşa edilen bu ev, orta çağ mimari özellikleri taşıyor. İsmini, inşa edildikten üç yüzyıl sonraki sahibi, Francois Xavier Pfister'den almış.
9 numaralı durağımız "Former Guardhouse". 1575'te inşa edilen bu Rönesans yapısı, belediye binası olarak kullanılmış. Loca bölümü 1577 ile 1582 yılları arasında yapılmış.

Colmar'da birçok kilisenin yanısıra bir de sinagog var. 13.yy'da Colmar'da bulunan yahudiler, 15.yy'da sürgün edilmişler ve Fransız devriminden sonra geri dönmelerine izin verilmiş.
Colmar'da kahve molası verebileceğiniz birçok sevimli kafe mevcut.  Gezmekten biraz yorulup biz de kahve molası verdik. Haritadaki 17 numaralı yer "Tanner's District", yani tabakçıların sokağı. Her zamanki gibi en süslü evlerin olduğu sokak tabiiki.
Colmar'da baktığınız her köşe bir fotoğraf karesi gibi olduğundan, burada fotoğraf çekmeye doyduk. Haritamızdaki 19 numaralı yer "The Koifhus". 1480 yılında Gotik ve Rönesans stilinde inşa edilen bina, zamanında kasabanın hem iş ve hem de siyasi merkeziymiş. Giriş katı yüzyıllarca depo, market ve gümrük olarak kullanılmış.
Haritada 22 numara ile gösterilen yer "Covered Market". Tuğla yapının metalik bir çatısı var. Binanın 2010 yılında markete çevrilmeden önce birçok işlevi olmuş. Şuanda yirmiden fazla tezgahın olduğu bu market alanında yıl boyunca taze meyve, sebze, et, peynir, pasta, balık ve yerel lezzetler bulmanız mümkün.
Pazarın hemen yanında haritada 23 numara ile gösterilen "The Fishmonger's District" var. Nehir kenarına sıralanmış bu rengarenk evler mükemmel bir manzara sunuyor ziyaretçilerine. Bir zamanlar bu evlerin çoğu balıkçı ve tekne sahiplerine aitmiş.
Bu sokaktan yürüyerek devam ettiğinizde haritada 25 numara ile gösterilen "Küçük Venedik"e ulaşacaksınız. Bu bölgede zamanında şarap üreticileri, bahçeyle uğraşanlar ve tekne sahipleri yaşarmış.
Colmar turumuz Küçük Vemedik'te sona eriyor. Biraz etraftaki şirin kafelerde takılıp birşeyler içtikten sonra tren istasyonuna yürüdük ve Strazburg'a geri döndük.

29 Eylül 2019 Pazar

Strazburg: Le Petite France

Strazburg'daki "Le Petite France", yani "Küçük Fransa"yı ilk gecemizde görmüştük. Ama hava karanlıktı ve saat geç olmuştu o yüzden ara sokaklarında gezip çok vakit geçirememiştik. İkinci gün La Vaissaeu'dan sonra akşam yemeğini bu bölgede yemeye karar verdik.
Bölgenin en turistik noktalarından birindeki "La Corde à Linge"ye gittik. Hava dışarda yemek yenecek kadar güzeldi ve manzara harikaydı. Arda'yla biz hamburger yedik ama o kadar da güzel değildi. Yine de manzara ve hava harikaydı.
Tabi lolipop yedikten sonra hareketlenen ve büyük ihtimalle iştahı kaçan Arda biraz burnumuzdan getirdi ama biz ona aldırmamaya çalıştık. Petite France aslında eski bir tabakhane mahalllesi. Eski zamanlarda tabakhaneciler en pis işi yapıp en çok para kazanan insanlarmış. Bu yüzden evleri süslü püslü ve gösterişli. Güzel manzaralar eşliğinde Strazburg'daki ikinci gecemiz sona erdi. Buarada, Strazburg'da Münih'te gördüğümüzden daha çok Türk gördük. Kaldığımız otelde, gittiğimiz restoranda, su almak için uğradığımız markette vs.

7 Eylül 2019 Cumartesi

Strazburg: La Vaissaeu

Çocukla gittiğimiz ilk yurt dışı tatilinde onun için de birşey yapmak istedik. Bu yüzden gitmeden önce onun için yapabileceğimiz şeyleri araştırdık. Strazburg'da karşımıza La Vaissaeu çıktı. Burası çocuklar için bir cennet. İyi ki de gitmişiz. Strazburg küçük bir yer olduğundan burada hiç toplu ulaşım kullanmadık. Fakat La Vaissaeu şehir merkezinden biraz uzakta. Buna rağmen yarım saatlik mesafeyi çocukla birlikte yürümeye karar verdik. Pişman da olmadık çünkü yol çok güzeldi. Kuğuların yüzdüğü bir nehrin kenarındaki ağaçlık yoldan yürüyerek La Vaissaeu'ya ulaştık.  La Vaissaeu çeşitli bölümlere ayrılmış. İnternetteki fotoğraflarda benim en çok ilgimi çeken inşaat bölümüydü. Burada çocuklar bir inşaat alanındaymış gibi oyunlar oynuyordu.
Benim de Ardayla beraber çocuk olasım geldi. Bu müze kendini çocuklara bilimi sevdirmeye adamış. Su ile ilgili bölümlere girmedik. Yaz olmadığından Arda'nın üstü suyla oynamaya uygun değildi, yanımızda yedek kıyafet yoktu ve hasta olmasından korktuk. Kaldıraçların olduğu fizik bölümü yanında, tangram gibi oyuncakların olduğu matematik bölümü de çok eglenceliydi. Biz bu müzeye neredeyse tüm günümüzü ayırdık. Çocukla oldugumuzdan yavaş gezmeyi kendimize felsefe edindik. Öğle yemeğini müzedeki hazır gıda makinalarından aldık. Normalde küçük bir kafeteryası da var ama açık değildi. Biz de makinadan sandviç ve içecek aldık. Bizim haricimizde çok fazla turist yoktu. Daha çok öğretmenleriyle birlikte anaokulu ve kreş grupları vardı. Böyle güzel bir müzede değişik ve ilginç ürünlerin olduğu bir hediyelik eşya dükkanı beklerdim ama hayal kırıklığı oldu. Mesela içerdeki oyuncakların bir kısmı hediyelik eşya dükkanında satılabilir. Akşama doğru geldiğimiz gibi yavaşça yürüyerek şehir merkezine döndük.

6 Temmuz 2019 Cumartesi

Strasbourg: 1.gün


Münih'ten Strazburg'a trenle geçtik. Bunun için Stutgart'ta aktarma yaptık. Yolculuğumuz yaklaşık 4 saat sürdü. Münih - Stutgart treni kısmen daha konforluydu. Bilet alırken çocuklu olduğumuz için işimizi şansa bırakmadık ve koltuklar için ayrıca para vererek koltuk numarası aldık. Bilet alırken aile diye seçince bize kuşetli bir bölüm verilmiş. Böylelikle rahatça seyahat ettik.
Tren yolculuklarını genel olarak öğle saatlerin ayarladım ki; hem rahatça otelde kahvaltı yapalım, hem düzgün bir saatte check out yapalım, hem de Arda sabah yorulursa öğle uykusunu rahatça trende uyusun da  trende onu oyalamak zorunda kalmayalım. Planladığım gibi de oldu. Arda Stutgart'a kadar aralıksız uyudu. Aktarma yaptığımızda uyandı ama ikinci trende de tabletle, dergiyle falan sorun çıkmadan oyalamayı başardık.
Strazburg'daki otelimiz tren garına çok yakındı. Valizlerimizi koyup şehir merkezine doğru yürüyüşe geçtik. Yukarıdaki haritada 1 numara ile işaretlenen yerdeki turist ofisinden 1.5 euroya haritamızı aldık. Dilerseniz bu linkte kaliteli bir turist haritası bulabilirsiniz. Ama Fransızca :) Turist ofisinin hemen yanında yer alan ve yandaki fotoğrafta görülen bina "La Maison Kammerzell".
Strazburg'un en güzel binası olarak anılan bu bina, yüzyıllar boyunca tüccarlara ait olmuş. 19.yy'daki sahibi Philippe Kammerzell, bakkalmış. 16.yy'da binayı inşa ettiren Martin Braun ise peynir tüccarı. Haritada numaralandırılmış yerleri gezerek yürüyüşümüze devam ettik. 2 numaralı yer "La Façade De La Cathedrale", yani görkemli Strazburg Katedrali. Bu katedralin ilk taşı 1277'de konulmuş. 1439 yılında biten katedral, 19.yy'a kadar en yüksek katedral olma ünvanını elinde tutmuş. Katedralin bulunduğu meydan oldukça hareketli, birçok mağaza ve dükkan var. Kışın burada Avrupa'nın en ünlü kış pazarlarında biri kuruluyormuş. 
3 numaralı durağımız Katedralin içi. İçerideki vitraylar 13. ve 14.yy'da yapılmış.
4 numaralı durağımız, "La Palais Rohan", yani Rohan sarayı. Strazburg'taki son gün içini gezdiğimiz bu saray, 1732 - 1742 tarihleri arasında yapılmış. 19.yy'da Napolyon'nun ev sahipliği yaptığı saray, şuanda 3 ayrı müze olarak hizmet veriyor: Dekoratif Sanatlar Müzesi, Güzel Sanatlar Müzesi ve Arkeoloji Müzesi.
Sarayın hemen yanında, 5 numaralı durağımız "La Musee De L'ouvre Notre Dame" bulunuyor. Bu eski yapının geçmişi katedralin yapıldığı tarihlere kadar uzanıyor. Sol kanat 14.yy'da tekrar yapılırken, sağ kanat 16.yy'da yapılmış. Meydandan görülen binaların arkasında orta çağa ait bir bahçe bulunuyormuş. 1931 yılında beri müze olarak hizmet veren yapı, 11.yy'dan 17.yy'a tarihlenen cam, resim ve mobilyalara ev sahipliği yapıyor.
6 numaralı durağımıza doğru yürürken hava yavaş yavaş kararmaya başladı ve biz acıktığımızı fark ettik. Ara sokaklardan birinde yemek yedik. Yediğimiz restoranın adı Au Vieux Strasbourg. Biraz pahalı bir restorandı fakat yemekler ve servis güzeldi. Özellikle yerel yemekler ilginizi çekiyorsa tercih edebilirsiniz.   
Hava kararınca aradaki durakları atlayıp direk ünlü "Le Petite France"a gitmeye karar verdik. Gece gündüz fark etmez şehrin bu kısmı gerçekten fotoğraf çekmeye doyamayacağınız manzaralar sunuyor. Eskiden bu evlerde balıkçılar, değirmenciler ve tabakçılar yaşarmış. Bu evlerin çoğu 16. ve 17.yüzyıllar arasında yapılmış.
Haritada 10 numarayla gösterilen "Les Pons Couverts" köprülerinin üstünden geçtikten sonra, 11 numaralı "Le Barrage Vauban"a yani baraja doğru yürüdük. Saat geç ve otelimiz bu bölgeye yakın olduğundan gezimizi burada sonlandırdık.
Haritadaki son durak Gutenberg Meydanıydı. Aslında burayı turist ofisine doğru yürürken görmüştük. Ortasında atlı karınca olan küçük bir meydan. Bana göre çok da görülecekler listesinde değil. Ama gelirken geçtiğimiz ve listede olmayan Kleber Meydanı daha güzel ve hareketliydi. Böylece Strazburg'taki ilk günümüz bitti ve ben de yıllarca okuduğum okulun olduğu sokağa ismini veren bu şehri görmüş oldum.

21 Haziran 2019 Cuma

Neue Pinakothek

Münih'teki 3.günümüz aslında yarım bir gündü. Öğleden sonra Strazburg'a doğru yola çıkacaktık. Münih'te yapılacak çok şey var. Bu kısa zamanı hangi biri için ayıracağımızı bilemedim. Otelden çıkıp tren istasyonuna gittik. Valizleri oradaki emanet kasalarına kitledikten sonra görece tren istasyonuna yakın olan Neue Pinakothek'e gitmeye karar verdik. Metroyla gidip müzeye biraz yürüdük. Arda'yla ilk defa bir resim müzesine girdik. Neyse ki sıkılmadı ve bize pek sıkıntı çıkarmadı. Ona tek tek resimleri ve hikayelerini anlattım. Ondan sıkılınca birlikte selfie çektik. En son bölümde de zaten bildiği ve çocuk kitaplarını okuduğu ressamlar vardı (bkz. 1001 çiçek yayınları). Bu müzeyi aslında 13 sene önce gezmiştim ama yılların getirdiği olgunluk ve bilgi birikimiyle birlikte ve tabii ki eşim ve çocuğumla gezmek bana ayrı bir keyif verdi.
Özellikle bir Klimt hayranı olarak son bölümde onun da bir eserini görmekten çok mutlu oldum (bkz.yukarıdaki foto). Belki de pazartesi sabah olduğundan müze çok boştu. Rahatça dolaşıp tren saatimiz el verdiği müddetçe resimlerin önünde oyalanarak gezdik.
Londra'da vaktimiz yetmediğinden National Gallery'deki Sunflowers'ı görememiştik. Neyse ki bu müzede görme şansına eriştik.

19 Nisan 2019 Cuma

Deutsches Museum


Daha önceki Münih seyahatimde gördüğüm ve gerçekten görülmesi gerek dediğim müzelerden biri Deutsches Museum (bkz. https://two-turtles-ontheway.blogspot.com/2010/11/munih-muzeler.html). Wikipedia'ya göre dünyadaki en büyük bilim ve teknoloji müzesiymiş. 


Elimize haritayı aldık ve başladık gezmeye. Biz biletleri online almıştık ama girişte sıra da yoktu. Kapıdan da sıra beklemeden rahatça alınabilir. Belki de bizim gittiğimiz sakin bir dönemdi bilmiyorum. Bu 6 katlı binayı gezmek için bütün günümüzü ayırmıştık zaten. Ben daha önce gördüğüm için buraya kesin bir gün ayırmamız gerektiğini biliyordum. Tabii ki benim ziyaretin üstünden 14 sene geçtiğinden bazı şeyleri hatırlamakta güçlük çektim. Üstelik müzede büyük değişiklikler de vardı. Mesela, müze bölünmüş ve bazı bölümleri şehrin başka bölgelerine taşınarak yeni müzeler oluşturulmuş: Verkehrszentrum (kara araçları ile ilgili) ve Flugwerft Schleissheim (uçaklarla ilgili). Münih'e çok fazla vakit ayırmadığımızdan bu iki müzeyi gezemedik. Bu üç müzeyi de gezmek istiyorsanız bu üçüne toplu bilet alabilirsiniz. Daha uygun oluyor.


14 sene önce Deutsches Museum'u gezdiğimde kocaman bir uçak kesiti gördüğümü hatırlıyorum. Şimdi uçaklarla ilgili küçük bir bölüm kalmış ve bu kısım eskisi kadar etkileyici değil. Deniz araçları ile ilgili bölüm yine de güzeldi. Müzede "hands on" denilen küçük deneylere katılım sağlayabiliyorsunuz. Bir tuşa basıyorsunuz ve kendinizi küçük bir fizik deneyinin içinde buluyorsunuz. Müzenin küçük bir köşesinde cam atölyesi var. Belirli saatlerde canlı olarak camdan değişik şeyler yapıyorlar. Bu süs eşyalarını bu stanttan satın alabilirsiniz.

Daha önce geldiğimde bu müzede internetin nasıl çalıştığıyla ilgili çok güzel ve açıklayıcı bir demostrasyon görmüştüm. O andan sonra taşlar kafamda oturmuştu. Bu sefer bilgisayarlarla ilgili bölümde Enigma dikkatimi çekti. Müzenin küçük bir bölümü de matematik ve geometri ile ilgili basit oyunlara ayrılmış. Bu oyunları çözmek bana çok eğlenceli geldi. Arda da bu bölümden oldukça keyif aldı. 4 yaşındaki oğlumuz ilk gün için beklediğimizin oldukça üstünde bir performans sergiledi. Biz yorulduk ama o yorulmadı ve sıkılmadı. Müze çok ilgisini çekti. Herşeyi dikkatle inceledi. Hangi bölümleri gezdiğimizi elindeki haritadan takip etmeye çalıştı. Dediğim gibi bu müzeyi gezmek çok vakit aldığından öğle yemeğimizi de müzenin restoran kısmında yedik. Arda için çok fazla alternatif yoktu. Sorun çıkma olasılığı en düşük şeyi seçerek ona makarna yedirdim. Menüdeki birçok şeyin içinde domuz vardı. Bu konuda çok tutucu olmasam da tadını ve kokusunu sevmediğimden ben de yemiyorum. Onun da sevip sevmeyeceğini yada midesinin nasıl tepki vereceğini bilemediğimden yedirmedim. Planetarium'a ve observatory kısımlarına giremedik çünkü Arda yaşında küçük çocukları almıyorlardı. En sona bodrum kattaki maden kısmını bıraktık. Daha önce geldiğimde bu bölümü gezmemiştim. Sonradan mı eklendi yoksa biz mi atlamıştık bilemedim. Ama tek kelimeyle mükemmeldi. Bu güzel müze için harika bir son oldu. Kendinizi gerçekten bir madenin içinde hissediyorsunuz. Bir an için bir binanın içinde olduğumu unutup duvarlara dokunmaya başladım. O kadar inandırıcı geldi ki acaba binanın altında madenimsi bir yer mi vardı böyle bir şey yapmışlar diye düşündüm. Bu bölüm aynı zamanda o kadar büyük ki ne zaman sonu gelecek anlayamadık. Uzun uzun yürüdük, bir tünel bir diğerine çıktı. Tam sonu yok herhalde diye düşünmeye başlarken çıktık. Klostrofobik biriyseniz tavsiye etmiyorum ama. Çünkü tüneller gerçekçi yapılmaya çalışıldığından dar, karanlık ve rutubetli. Müzeden çıkmadan "Kid's Kingdom"a girdik. Çocuklar için çok güzel düşünülmüş bir alan. Kocaman legolar, aynalar ve içine girebileceğiniz dev bir gitar var. Arda bu bölümde de çok güzel vakit geçirdi. Sonuç olarak ilk gün planını başarıyla tamamladık. Kalan vaktimizde Marienplatz'a doğru yürüdük. Oradan da Karlsplatz'a yürüdük. Akşamı Münih'teki arkadaşlarımızın götürdüğü güzel bir İtalyan restoranında pizza, şarap ve güzel sohbet eşliğinde bitirdik.

7 Nisan 2019 Pazar

Münih: 1.gün

Çocuk olmadan önce gezmeyi çok seven bir çifttik ve çocuğumuz olduktan sonra da onunla yapacağımız ilk yurt dışı seyahati için çok heyecanlıydık. Bunun için 4 yaşına kadar bekledik. Çünkü daha öncesinde yanımıza puseti de almamız gerekiyordu, her an her şeyi yiyemezdi, uyku saatleri vardı. Uyumadığı zaman çok aksi oluyordu. Çoğu gece zaten uykusuz geçiyordu ve bizim gün içinde bir şeyler yapmaya halimiz kalmıyordu. 4 yaşında geldiğinde artık büyümüştü, tuvalet alışkanlığını kazanmıştı. Yemek problemi yoktu, bizim yediğimiz her şeyi yiyebilirdi. Gece bizimle yatıp sabah bizimle kalkıyordu. Artık eskisi gibi sabah 6'da başımıza dikilmiyordu. Öğlen uykusu olsa iyiydi ama uyumadığı zamanlar da çok sorun çıkartmıyordu. Bir yere gittiğimizde eline yeni bir oyuncak tutuşturursak onunla uzun süre oyalanabiliyordu (not: eşimle asla çocuğun eline telefon tutuşturarak oyalayan insanlardan olmama kararı aldığımızdan bizim onu oyalama yöntemimiz genelde yeni oyuncaklar oldu).
Aslında ilk plan hiç otel değiştirmeyeceğimiz gemi turuydu. Fakat istediğimiz tarihteki turlar doluydu. Hiçbir gemi turu tatilini planımıza uyduramadık. En sonunda Ankara'dan direk uçuşun olduğu Münih'i seçtik. Ben daha önce Münih'te uzunca bir zaman geçirdiğimden benim için asıl destinasyon Instagram resimlerinden görüp buraya mutlaka gitmeliyim dediğim Colmar ve Alsace bölgesiydi.
Tabii ki daha önce Arda'yla yurt içinde birçok seyahat yaptık. Uçağa ilk bindiğinde yaklaşık 9 aylıktı. Fakat bu uçuşlar yurt içi olduğundan uçakta en fazla bir saat vakit geçirmişti. Ya 3 saatlik uçuşta sıkılırsa? Uçağın içinde onu nasıl oyalayabilirdik? Neyse ki Luftansa çocukları düşünmüştü ve uçağa girişte boya kalemi ve boyama kitabı verdiler. Aslında uçuş saati Arda'nın uyku saatiydi. Ama eşek sıpası uyumadı.
Eşim de ben de uyukladık ama o uyumadı ve her boyama sayfasını bitirdiğinde 'bak anne bitirdim' diyerek beni uyuklamamdan uyandırdı. Zaten uçuşun bir kısmı da yeme içmeyle geçti. Özetle, uyumamasına rağmen sorunsuz bir uçuş geçirdik. Münih'te Bold Hotel'de kaldık ve memnun kaldık. Hava alanından tadilat nedeniyle kapalı olan tren durakları sebebiyle biraz dolanarak otelimize ulaştık. Akşam yemeği için Hofbrauhaus'a gideriz diye düşünmüştüm ama çok kalabalıktı ve oturacak bir yer bulamadık. Biraz dolandıktan sonra o meydandaki başka bir restorana oturduk ama bizimle ilgilenen hiç bir garson bulamayınca Marienplatz'a doğru yürüdük ve hoş bir restorana oturduk. Neyse ki Arda'nın kolayca yiyebileceği bir Schnitzel geldi ve ilk günümüz böylece noktalandı.

23 Mart 2019 Cumartesi

Almanya Vizesi

Daha önce bir sürü Schengen vizesi, İngiltere ve Amerika vizeleri aldığımız halde beni en çok strese sokan vize buydu. Aslında evrakları toplamak o kadar zor değil. Çocuk için ekstra muvaffakatname ve kaymakamlıktan alınan onaylı aile nüfus örneği isteniyor. Çocuğun başvuruda yanınızda bulunmasına gerek yok. Peki madem herşey güzel strese girecek ne var dediğinizi duyar gibiyim. Sorun işlem süresi. Daha önce aldığımız vizelerin hepsi en fazla bir hafta içinde elimizde oldu. Dediğim gibi evraklar tam ve doğru olduktan sonra sorun yok.  Ama Almanya konsolosluğunun çalıştığı idata firmasına gittiğimizde başımızdan aşağı kaynar sular döküldü çünkü islem süresi 15 "iş günü" diyordu. Sakın iki hafta gibi algılamayın çünkü ikisi çok farklı şeyler. Biz iki hafta gibi anladığınızdan bir hafta da garanti koyup 3 hafta önceden başvurduk. Fakat hata yapmışız. Ayrıca 15 iş günü sizin evrakları teslim ettiğiniz günden başlamıyor. Idata'nın evrakları konsolosluğa teslim ettiği günden başlıyor. Bu da bir iki gün gecikmeli oluyor. Hatta haftaiçi bir güne bizde olduğu gibi Almanların resmi bir tatil günü denk gelirse sizin üç hafta diye hesapladığınız şey, bizdeki gibi 12-13 iş gününe düşebilir. Idata süre konusunda kesinlikle yardımcı olmuyor. Konsolosluktan kimseye ulaşmanız da mümkün değil. İşiniz tamamen şansa kalmış demektir. Biz üç hafta ciddi stres yaşadıktan sonra, ki bir hafta tatil için 3 hafta stres çekmeye değmez bence, vizemizi uçuşumuzun bir gün öncesi alabildik. Son güne kadar gidip gidemeyeceğimiz belli değildi.

Sonuç olarak size tavsiyem 3 ay öncesinden başvurmanız. Zira en erken seyahatten 3 ay önce başvurabiliyorsunuz. Şimdi yeni düzenlemeyle bu süreyi 6 aya çıkartıp, vize ücretini artıracaklarmış. Bir de uzunca bir sürelik vize verseler de her seferinde bi ton para verip, uğraşıp, strese girmesek. Yada vizesiz gidilecek yerler tercih edilebilir. Örneğin, balkanlar, rusya (biz gittiğimizde vizesizdi) yada yunan adalari (günlük vize almak kapıda kolay). İngiltere de ödediğiniz vize ücretine göre 6 ay yada 2 yıl vize veriyor. Amerikaya da bir kere başvurduğunuzda 10 yıllık vize alıyorsunuz. Üstelik evrak da istemiyor. Adamların nasıl bir istihbaratı varsa bence siz zaten başvurduğunuz an ciğerinize kadar öğreniyorlar.

Biz Almanya'yı Ankara'dan direk uçuş olduğu için tercih etmiştik. Ki çocukla kolay oldu. Her neyse, vize konusunda herkese iyi şanslar. Umarım bizim kadar şanslı olursunuz da uçuşunuzu kaçırmadan vizeniz elinizde olur.