Ilk uyarım sakın bayramda gitmeyin. Adaya Türkler hücum ediyor ve çok kalabalık oluyor. Bayramdan önceki yada sonraki hafta da gitmeyin çünkü bayram kalabalığı hala geçmemiş oluyor. Tur rehberinin söylediğine göre pasaport kuyruğunda millet birbirinin ağzını yüzünü kırıyormuş. Biz bayramdan sonraki haftasonu gitmek gafletinde bulunduk. Yandaki fotoğraf Ayvalık tarafındaki pasaport kuyruğunu gösteriyor. Bu kuyrukta herhalde bir saatten fazla bekledik. Midilli tarafı ayrı bir hikaye. Aslında Ayvalık Midilli arası yaklaşık bir buçuk saat sürüyor. Ama pasaport kuyruklarındaki beklemeler yüzünden sabahın köründe çıktığımız Burhaniyeden ancak öğlen adaya varabildik. Dönüşte de benzer bir çileyi çektiğimiz düşünülürse şimdi Midilli deyince aklıma adadan çok bitmek bilmez kuyruklar ve beklemeler geliyor. Bu kuyruklar yeşil pasaportu olanlar için de geçerli buarada. Belki bayramdan çok uzak bir tarihte giderseniz bizim yaşadığımız çileyi yaşamazsınız.
Burada bulunan bir kaya üzerine oturtulmuş Panaya Glikofilusa Kilisesini görebilmek için 114 basamak tırmanmanız gerekiyor. Açıkçası tırmandırdığınıza da değiyor çünkü manzara çok güzel. Kasaba sokaklarında dolaşarak ünlü Türk konağını bulduk. Bu kasabanın denize girebileceğiniz güzel bir sahili var. Fakat biz deniz molası vermeden dinlemek için odamıza çekildik. Kaldığımız otel denize biraz uzaktı ama deniz manzaralıydı. Zaten pek denize girecek fırsat bulamadan akşam yemeği için otelden ayrıldık.
Bir sonraki rotamız Mantamados köyü. Bu köy manda eti, sütü ve yoğurdu ile ünlüymüş. Buradaki Taxiarchis kilisesinin bahçesinde bir savaş uçağı var. Bunun sebebi bu bölgeye uçağı düşen 7 pilotun 7'sinin de sağ kurtulması imiş. Biz kiliseyi ziyaret ettiğimizde içeride bir vaftiz töreni vardı. Benim ilgimi çekmese de turdaki yolcular ilgiyle izlediler töreni.
Mantamados'tan sonra artık Midilli merkeze doğru dönüş yoluna geçtik. Yolda harabe halindeki Sarlıca Palace'ı gördük. Burası Osmanlı zamanında çok ünlü bir kaplıca oteliymiş ama şimdi terk edilmiş durumda.
Bir sonraki durağımız Plomari'deki Barbayanni uzo fabrikası. "Uzo" kelimesi aslında Italyanca kökenli. Bu içkinin asıl adı "tsipouro" imiş. Marsilya'ya gönderilen kasaların üzerinde "Marsilya'da kullanılmak üzere" anlamında "uso Massalia" yazarmış. Böylece zamanla bu içkinin adı uzo olarak değişmiş. Gittiğimiz uzo fabrikasında kredi kartı geçmediğinden hiçbirşey alamadık. Aslına bakarsanız adada hiçbir yerde kredi kartı geçmiyor. Ekonomi tamamen kayıt dışı. Rehberin söylediğine göre burda devlet fakir, halk zengin.
Tur şirketine misli misli ödediğimiz vize paraları bir şekilde adaya ulaşamamış. Girişte tekrar iki kişilik vize parası verince biraz nakit euro sıkıntısına düştük. Bu yüzden adada çok fazla alışveriş yapamadık. Şehir merkezine indiğimizde yeni camiyi ziyaret ettik. Isminin yeni olduğuna bakmayın yandaki fotoğrafta görüldüğü üzere pek de yeni bir tarafı yok. Rehberimizin söylediğine göre adadaki Osmanlı eserleri Yunanlar tarafından bilerek bakımsız bırakılıyormuş.
Ve geldik sonunda Midilli'nin simge yapılarından Agios Therpon kilisesine. Vapurla adaya yaklaşırken bu kilisenin silüeti hemen dikkat çekiyor.
Midilli'nin adı aslında Lesvos. Burası ünlü Yunan şairi Sappho'nun ve aynı zamanda Barbaros Hayrettin Paşa'nın memleketi. Eşcinsel kadın şair Sappho'ya atfen, Lesvoslu anlamına gelen lezbiyen sözcüğü 1800'lü yıllardan itibaren kadın eşcinsel anlamında kullanılır olmuş.
Son olarak taş kahveye gittik fakat ne yazık ki burada da kredi kartı geçmiyordu. Biz de şehir merkezinde biraz dolaştık. Dönüş yolculuğumuz gidis kadar eziyetli olmadı. Neyseki duty freede kredi kartı geçiyordu da dilediğimiz gibi alışveriş yapabildik. Ayvalık'ta pasaport kontrolune geldigimizde bizi yine baya bi beklettiler. Kendimizi kaybedip duty freede fazla icki almışız. Gümrük kontrolunde sıkıntı cikmasin diye bir kismini turdaki teyzelerin eline tutusturduk.