10 Kasım 2013 Pazar

Malaga

10:40'ta Sevilla'dan başlayan yolculuğumuz 13:50'de Malaga'da sona erdi ve otelimize yerleştik. Eğer bir gün yolunuz Malaga'ya düşerse kaldığımız oteli kesinlikle tavsiye ederim: Hotel Petit Palace Plaza Malaga. Avrupa'ya gittiğimizde genellikle fiyatları uygun olduğundan banyosu ortak kullanım olmayan hostellerde kalmayı tercih ediyorduk. Bu sefer uygun bir fiyata 4 yıldızlı bir otel bulmak bizi hem şaşırttı hem de mutlu etti.
Yaptığımız plana göre ilk olarak katedrali gezecektik. Fakat, zaman biraz ilerlemiş olduğundan kapanmadan Alcabaza ve Castillo de Gibralfaro'yu gezmeye karar verdik. Alcabaza, 11.yy'da Mağribiler tarafından kurulmuş bir kale. İspanya'da bir sürü "alcabaza" var. Bunlardan birini Sevilla'da, diğerini Granda'da görmüştük. Malaga'dakinin en iyi korunmuş "alcabaza" olduğunu iddia ediliyor.
Bir sonraki durağımız: Castillo de Gibralfaro. Alcabaza'ya girerken Castillo de Gibralfaro giriş biletini de alabilirsiniz. Fakat oraya gitmek için Alcabaza'dan çıkıp 35 numaralı otobüse binmeniz gerekiyor. Rehber kitaplarında yürünebileceği de yazıyor ama çok yokuş var ve uzun bir yol. Yukarı çıktığınızda mükemmel bir Malaga manzarası sizi bekliyor. Kale duvarları üzerinde gezebilir, manzaranın tadını çıkartabilirsiniz.
Sonraki durağımız olan Picasso'nun doğduğu eve doğru yola çıktık. Pablo Diego Jose Francisco de Paula Juan Nepomuceno Maria de los Remedios Cipriano de la Santisima Trinidad Ruiz y Picasso 25 Ekim 1881'de bugün müze (Museo Casa Natal) olarak kullanılan Plaza de la Merced No.15'te doğmuş. Bir önceki cümlede de yazdığım gibi bizim Pablo Picasso olarak bildiğimiz sanatçının aslında upuzun bir ismi var. Sanatçının doğduğu ev, Fundacion Picasso tarafından yeniden döşenmiş ve görülmeye değer.
Picasso'nun evini ziyaret ettikten sonra sahile doğru yürüdük. Malaga'nın sahilini görür görmez aşık oldum. Ne özelliği vardı derseniz öyle çok açıklayamam. Belki de mayıs ayında deniz görmek benim gibi ankaralı bir insanın hoşuna gittiğindendir. Ertesi gün Malaga'ya arabayla yaklaşık 1 saat uzaklıktaki sosyetik tatil beldesi Marbella'ya gidecektik. Fakat Malaga'nın bu güzel sahilinde denize girmeyi Marbella'ya gitmeye tercih ettik ve hemen planlarımızı değiştirdik.
Akşam Malaga'nın araç trafiğine kapalı sokaklarında gezdik. Malaga, İspanya'nın "Costa del Sol" (güneş sahilleri) denilen bölgesinin merkezi. Başka bir değişle İspanyol rivierasının başkenti. Malaga'da tarih, kültür, deniz ve eğlence içiçe geçmiş durumda. Herkes için sunacak birşeyleri var. Birkaç adım yürüdüğünüzde bambaşka bir şehir çıkıyor karşınıza. Akşam yemeğimizi Tio Pepe şerileri olan bir restorantta yedik.
Ertesi gün ilk durağımız bir önceki gün gidemediğimiz katedraldi. Katedrali gördükten sonra yürüyerek ve hediyelik eşya alışverişi yaparak sahile indik. Bütün tatilin acısını çıkartırcasına deniz kenarında güneşlenerek dinledik ve çok da yorulduğumuzu fark ettik. Mayıs ayında denize girmenin keyfini çıkarttık. Öğle yemeği için deniz kenarındaki salaş restorantları tercih ettik.
Yandaki fotoğraftta görüldüğü gibi kum ve odun doldurulmuş bir kayık üzerinde şişe geçirilmiş balıkları pişiriyorlardı. Benim çok ilgimi çekti ve denedim. Çok da güzeldi, kesinlikle tavsiye ederim. Bütün gün deniz ve güneşten faydalandıktan sonra otele doğru yürümeye başladık. Yol üzerinde yeni yapılmış limanı gördük. Limanın, kenarındaki çeşit çeşit dükkanları ve restorantları ile modern bir görünümü vardı.
Çok kalabalık olan kafe-bar tarzı bir restoranta girdik. Buranın neden bu kadar kalabalık olduğunu daha sonra anladık. Yandaki fotoğrafta görülen kovada 5 tane bira sadece 3 euroydu. Aslında biranın yanına atıştırmalık bişeyler de vardı ama menü ispanyolca olduğundan hiçbirşey anlayamadık. Bilmediğimiz birşey sipariş vermeyelim diye biraları yanında aperatif olmadan içtik :))
Böylece her dakikasından büyük keyif aldığımız Endülüs turumuzun sonuna geldik. Bir sonraki sene yaptığımız balkanlar turunda görüşmek üzere...

3 Kasım 2013 Pazar

cadiz

Bizi El Puerto de Santa Maria'ya getiren otobüs Cadiz'e doğru karadan giderken biz Atlas okyanusunun tadını çıkartmak için tekneye bindik. Cadiz, ana karaya ip gibi ince iki karayoluyla bağlanan bir yarımada. Doğruyu söylemek gerekirse Cadiz'de çok vakit geçiremedik. Limana vardığımızda karayoluyla bize yetişen otobüse bindik ve otobüsle kısa bir panaromik tur attık.
Cadiz'in şık katedralini dışarıdan fotoğraflama şansına da eriştikten sonra Sevilla'ya doğru (bu sefer karadan) yola çıktık.
Yolunuz düşerse katıldığımız bu Jerez - Cadiz turunu kesinlikle tavsiye ederim. Katılan kişi sayısı çok az olduğundan bize özel tur gibiydi. Tek kötü yanı Cadiz'de az vakit geçirmemizdi.
Bu tura katıldığımız için gidemediğimiz Cordoba da tabiiki aklımızda kaldı. Bir dahaki sefere yolumuz Endülüs'e düşerse mutlaka Cordoba'ya da uğramayı düşünüyoruz.