Bütün gün Pisa'da gezdiğimiz için Venedik'e vardığımızda akşam olmuştu ve bizi bir süpriz bekliyordu. Yer ayırttığımız hostelin Venedik'te değil de Veneto'da olduğunu öğrendik. Akşam olmuştu, acıkmıştık ve Venedik'i görmek için sabırsızlanıyorduk. Hostel'den elimize bir harita tutuşturdular. Venedik'e gidebilmemiz için binmemiz gereken otobüsün duraklarını gösteriyordu. Hostelin yeri tam anlamıyla bir "suburban"daydı. Etrafta bir yada iki katlı evler ve birbirini düzgün bir şekilde dik kesen sokaklar vardı. Otobüse binmek için bilet almamız gerekiyordu. Elbetteki hostelden aldığımız haritada bilet satılan yerin de tarifi vardı. Fakat ufak bir sorun daha vardı. Market ve otobüs durakları ters istikametlerdeydi. Otobüs yirmi dakikada bir geliyordu ve sıradaki otobüsü yakalamak için fazla vaktimiz yoktu. Böylece benim sevgili eşim beni yormamak için koşarak bilet almaya gitti. Sonra da otobüsü yakalamak için durağa koştuk. Kaldığımız yerden Venedik'e gitmek yaklaşık yirmi dakika sürüyordu. Venedikte kanal üzerinde seyahat edebilmemiz için iki gün geçerli vapuretti biletlerimizi aldık. Okuduğumuz turist rehberinde 1 numaralı vapurettiyi kullanmamızı tavsiye ediyordu, böylece Venedik'i vapuretti ile gezmiş olacaktık ve 1 numaralı vapurettiyi beklemeye başladık. O sırada 2 numaralı vapuretti geldi fakat biz binmedik. Daha sonra yaşayarak öğrendikki 1 numaralı vapuretti bütün duraklara uğrayarak giderken, 2 numaralı olan ekspres gibi sadece belirli duraklara uğrayarak gidiyormuş. Bizim yemek yemek için gitmek istediğimiz yer San Marco meydanıydı ve iki vapurettinin de son durağı idi. Yani ikisi de o durakta duruyordu. Özetle, 20 dakikada gideceğimiz yolu yaklaşık 1 saatte gittik.
San Marco meydanına vardığımızda saat geç olmuştu ve etrafta pek kimse kalmamıştı. Yemek yiyebileceğimiz açık bi yer bulmak bile problem oldu. Neyse ki açık bi yer bulduk ve karnımızı doyurduk. San Marco meydanıyla ilgili beni en çok etkileyen şey müzikti. Meydandaki kafelerde küçük çaptaki orkestralar çok güzel parçalar çalıyorlardı. Her nekadar meydan büyük olsa da farklı kafelerdeki orkestralar aynı anda çaldığında gürültü oluyor. Böylece meydandaki kafeler bir sistematik geliştirmişler. Biri çalmaya başladığında diğeri mola veriyor ve meydanda gürültü olmuyor. San Marco meydanını terk etmek istememize rağmen saat geç olmuştu ve hostele dönmek zorundaydık. Dönüşte aynı hatayı ikinci kez yapmadık ve 2 numaralı vapurettiyi kullandık :)
Ertesi sabah ilk iş yine kendimizi Venedik'e attık. Venedik gerçekten abarttıkları kadar müthiş bir yer. Akşam vapurettiyle seyahati denediğimizden, sabah Venedik'i, sokaklarını arşınlayarak keşfetmeye karar verdik. Bütün sokaklar birbirinden güzel. Ben biraz sanata meraklı olduğumdan Gallerie dell'Accademia di Venezia'yı görülecekler listesine eklemiştim. Aşağıda gördüğünüz müze bileti üzerindeki resim, galeride özellikle görmek istediklerimden biriydi. Resmin adı "Fırtına" ve Giorgione tarafından 1508 dolaylarında yapılmış. Bu resimde ilgimi çeken aslında herşeyin çok normal görünmesi fakat incelediğinizde tuhaflıkları fark ediyorsunuz.
Arkadaki şehir manzarasının üstünde çakan şimşekleri görüyorsunuz. Bu manzaranın önünde, çalılıkların arasında yarı çıplak bir şekilde bebeğini emziren bir kadın var. Sanki bulunduğu durum çok normal birşeymiş gibi resimden bize doğru bakıyor. Resmin sol alt köşesinde bir genç bir adam var. Elindeki sopaya bakılırsa çoban olabilir. Adam da kadına sanki durum çok normalmiş gibi bakıyor. Peki bu adam çobansa sürü nerde? :)) "Fırtına"nın neyi betimlediği konusunda kesinlik yok. Gombrich'in dediğine göre bu resmi sanattaki en mükemmel yaratılardan biri yapan şey, heryere nüfuz etmiş ışık ve hava. Bu ışık, fırtınanın tuhaf ışığı. Giorgione, kendisinden önce gelenler ve çağdaşları gibi önce nesneleri ve kişileri çizip onları bir mekana yerleştirmiyor. Doğayı, toprağı ağaçları, ışığı, havayı, bulutları, kentleri köprüleriyle insanları bir bütün olarak düşünüyor. Herneyse bu kadar sanata boğulmak beni sıkmasa da sizi sıkabilir tabi.
Venedik'te en çok para kazanan insanların gondolcular olduğunu biliyor muydunuz? Küçük bir tur için 100 euro gibi bir para istiyorlar. Biz sadece iki kişi olduğumuz için bu parayı vermeye kıyamadık açıkçası. Dört kişi olsaydık gondolla kısa bir tur yapabilirdik belki :)) Herneyse bizim kanaldaki ulaşım aracımız gondollardan daha hızlı olan vapurettilerdi. Biz de vapurettiyle idare ettik :))
Venedik'te görülmesi gereken bir başka yer ise, Rialto köprüsü (Ponte di Rialto). Bu köprü üzerinde de Floransa'daki gibi mağazalar bulunmakta. Sokaklar arasında gezerken kendimizi başladığımız yerde bulduk. Yürüyerek tekrar vapurettilerin ilk durağına gelmiştik. Bu sefer yine vapurettiyi kullanmaktansa yürümeyi tercih ettik. Yürürken, aslında ilk durak ile San Marco meydanı arasının o kadar da uzak olmadığını fark ettik. Mağazaların olduğu sokakları ve kalabalığı takip ederseniz haritaya bile ihtiyacınız yok, en kestirmeden San Marco meydanına ulaşırsınız :))
Maskeler, Venedikte çok sıklıkla karşılaştığınız şeylerden biri. Venedik karnavalı genellikle Şubat - Mart aylarında Paskalya döneminden 40 gün önce başlar ve "Krep Günü"nde (shrove tuesday) biter. Karnaval yaklaşık birbuçuk hafta sürer ve başlangıç günü Paskalya'yla alakalı olduğundan hersene farklı günlere denk gelir. Venedik'e elbetteki tekrar gitmek ve mümkünse bu sefer Venedik'in içindeki bir otelde kalmayı çok istiyorum. İkinci kez gitmek için de karnaval zamanının en uygun zaman olduğunu düşünüyorum :)) Venedik'i karnaval zamanında görmek için sabırsızlanıyorum...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder