8 Kasım 2011 Salı

Boboli Bahçeleri



Boboli Bahçelerine girmemize sebep olan şey yandaki fotoğrafta görülen Grotta del Buontalenti yani Buontalenti Mağarası'ydı. Dışarıdan o kadar ilgi çekici görünüyordu ki biz de uzaktan fotoğrafını çekmeye çalıştık fakat bir görevli gelip dışarıdan fotoğraf çekemeyeceğimizi söyledi. Aslında bilet alıp içeri girme gibi bir niyetimiz yoktu fakat görevli kadının tepkisine o kadar sinirlendim ki bilet alıp içeri girdik.






İyiki de girmişiz çünkü Boboli Bahçeleri mutlak gezilmesi gereken bir yer. Boboli Bahçeleri, Medici'nin hanımı Eleonora di Teleodo için tasarlanmış ve Pitti Sarayı'nın arkasında yer alıyor. Sarayı ve bahçeleri gezmek için ayrı ayrı bilet almanız gerekiyor. Biz sadece bahçeleri gezmek için bilet aldık. Park, 16. ve 17.yüzyıla ait heykel koleksiyonuna ve bazı antik Roma eserlerine ev sahipliği yapıyor.

Pitti sarayı aslında ihtiraslı bir banker olan Luca Pitti için yapılmış ve yaklaşık yüz yıl sonra ünlü Medici ailesi tarafından satın alınmış. Saray şuanda bir sanat galerisi olarak kullanılıyor.


7 Kasım 2011 Pazartesi

Arno nehri ve Ponte Vecchio

 Arno nehri Floransa şehir merkezinin ortasından geçer diyebiliriz. Nehir üzerinde iki komşusu Ponte Santa Trinita ve Ponte alle Grazie ile birlikte Ponte Vecchio yer alır. Ponte, İtalyanca'da köprü demek. Bildiğimiz köprülerin aksine, bu köprünün üzerinde, fotoğraftan da görüldüğü gibi, çeşitli mağazalar var. Köprünün başka bir ilginç özelliği ise üst kısımında özel bir geçit olması. Bu geçit Palazzo Vecchio'yu Palazzo Pitti'ye bağlıyor. Bu koridor Büyük Dük Cosimo I de' Medici'nin isteği üzerine 1564'te yaptırılmış. Dük halk içinde dolaşırken can güvenliğinden endişe duyduğu için Dük'ün ikametgahı ile hükümet binası arasına bu koridor inşa edilmiş. Ponte Vecchio üzerinde daha önce kasap dükkanları varmış. Fakat Dük geçiti kullanırken kokudan rahatsız olduğu için bu dükkanlar taşınmış ve bunların yerine şuanda da bulunan kuyumcu ve benzeri dükkanlar açılmış.

6 Kasım 2011 Pazar

Uffizi

Uffizi Galerisi, Floransa'da eski bir müze. Bu müze, Avrupa'nın en eski ve ünlü müzelerinden biri. Müze giriş fiyatı yüksek olduğundan, biz dışardan binaya bakmakla yetindik. Yandaki fotoğrafta Uffizi Galerisi'nin iki kanadı görünüyor. Bu iki kanadın arasındaki dar avlu, küçük bir sokak havası yaratıyor. Bu avlunun bir ucu daha önce bahsettiğim Palazzo Vecchio'ya bakıyor, diğer ucu ise Arno nehrine. Bu fotoğrafta Arno nehrine bakan ucunu görüyoruz.



Bu avlunun her iki kenarında da ünlü İtalyanların heykelleri var. Benim önünde durduğum Leonardo da Vinci'nin heykeli.

24 Ekim 2011 Pazartesi

Piazza della Signoria

Bu meydan, Floransa'nın ana meydanlarından biri. Yandaki fotoğrafta görülen Palazzo Vecchio belediye binası olarak kullanılıyor. Palazzo Vecchio'nun önünde bir sürü heykel var. Bunlardan en ünlüsü Michelangelo'nun David (Davut) heykelinin bir kopyası. Bu heykelin orijinalini Floransa'daki Galleria dell' Accademia'da görebilirsiniz.







Fontana del Nettuno yani Neptün çeşmesi bu meydanda yer almakta. Neptün Havuzunun ortasında mermerden yapılmış Deniz Tanrısı Neptün'ün heykeli, mermer atlar ve etrafında deniz kızları ve erkek deniz tanrıları var.
Meydanın bir kenarında bulunan Loggia dei Lanzi bir açıkhava müzesi gibi. Yandaki fotoğrafta Giambologna'nın "The Rape of the Sabine Women" heykelini görebilirsiniz. Loggia dei Lanzi'deki heykeller arasında beni en çok etkileyeni bu oldu. Heykellerin yüzlerinden ve vücutlarından o anki duygularını hissedebiliyorsunuz. Heykeller canlı gibi, çok gerçekçi bir his uyandırıyor insanda.
Yandaki fotoğrafta yine Loggia dei Lanzi'de bulunan Giambologna'nın yaptığı başka bir heykeli görüyorsunuz. Bu heykelin adı "Hercules beating the Centaur Nessus". Heykellerin vücutlarındaki kıvrımlar ve hareket insanı büyülüyor. 
Yandaki fotoğrafta, Loggia dei Lanzi'deki etkileyici başka bir heykeli görüyorsunuz. Bu heykelin adı Perseus With the Head of Medusa ve Benvenuto Cellini tarafından yapılmış.


16 Ekim 2011 Pazar

Basilica di Santa Maria del Fiore

Basilica di Santa Maria del Fiore, diğer bir adıyla Floransa Katedrali, Floransa'nın sembollerinden biri. Yandaki fotoğrafta görülen Katedral, vaftizhane ve Giotto'nun kulesini de içeriyor. Bu üç yapı, UNESCO'nun dünya mirası listesine girmiş. Pazar günü gittiğimiz için neyazıkki katedralin içine giremedik.


Katedralin hemen önündeki Vaftizhane'nin bronz kapıları gerçekten görülmeye değer. Yanda görülen kapının ismi Gates of Paradise (Cennetin Kapıları). Andrea Pisano tarafından tasarlanmış ve Venedikli Leonardo d'Avanzano tarafından yapılmış. Kapının tamamlanması 6 yılı almış.

Pantheon



Piazza Navona'yı gördükten sonra yolumuza ara sokaklardan devam ederek Pantheon'a ulaştık. Roma'nın daracık sokaklarından çıkıp, birden böyle büyülü bir yapıyla karşılaşınca insan şaşırıyor. Trevi çeşmesini gördüğüm andaki şaşkınlığı yaşadım bu yüzden. İnsan Roma'nın daracık sokaklarında gezerken büyüleyici yapılarla karşı karşıya kalabiliyor. Belki de Roma'nın insanı şaşırtan bu güzelliği onu gören herkesin bir daha görmek istediği bir yer yapıyor. 
Pantheon MS. 126 yılında restore edilmiş bir tapınak. İçinde hiçbir pencere bulunmayan bu yapı, tavandaki delikten aydınlanıyor. Tavandaki kubbenin ortasında bulunan bu boşluk insana Tanrı'nın varlığını hissettiriyor ve Roma gezimiz
Pantheon'la sonlanıyor...

9 Ekim 2011 Pazar

Piazza Navona

Navona Meydanı, açık hava stadyumu olarak kullanılmak üzere MS 1.yy'da kurulmuş. Eski Romalılar buraya "agone" dedikleri oyunları izlemeye gelirlermiş. Meydana Barok bir hava hakim. Meydanın ortasında Fontana dei Quattro Fiumi denilen, ortasında Obeliks olan bir çeşme var. Bu elips şeklindeki meydanın iki merkezinde iki adet daha çeşme mevcut. Yandaki fotoğrafta kubbesi görülen yer ise bir klise.


8 Ekim 2011 Cumartesi

Castel Sant'Angelo

Castel Sant'Angelo, MS.139'da Hadrianus'un mozolesi olarak yapılmış. Roma haritasına baktığınızda bu kalenin yıldız şeklinde bir alan kapladığı görebilirsiniz. Kale, kalın surlarla Vatikan'a bağlanıyor. Bu sebeple, tehlike zamanlarında bu kale Papalar tarafından sığınak olarak kullanılmış.

25 Eylül 2011 Pazar

Vatikan Müzesi

Vatikan Müzesi bence mutlaka gidilmesi gereken bir yer. Vatikan'nın ne kadar zengin ve Papa'ların ne kadar güçlü insanlar olduklarını o zaman fark ediyorsunuz. Bu müzede birçok farklı medeniyetten eserler bulmak mümkün. Müzeye girmek için önce St. Pietro klisesinden çıkmanız gerekiyor. Müze kısmına yan taraftan gidiyorsunuz. Vatikan'dan çıktıktan sonra sol taraftaki surları takip ederseniz müzenin girişine ulaşırsınız. Müze muazzam büyüklükte. Müzenin Mısır bölümünde oldukça fazla mumya ve mumya labutu görmek mümkün.


Müze aslında birden fazla binadan oluşmakta ve bu binalar içerden birbirine bağlı. Bir binadan diğerine geçtiğinizi fark etmiyorsunuz bile. Müzede bulunan heykeller inanılmaz derecede gerçekçi, duvarlar ve tavanlar resimlerle süslü. Kısacası insanı büyüleyen bir yer. Müze o kadar büyükki bir süre sonra insan sıkılmaya başlıyor. Ben ünlü Sistina Şapel'ini görmeye çok hevesliydim. Bu yüzden yorulmadan biran önce orayı görmek istiyordum. Fakat herkesin benim gibi düşündüğünü keşfetmiş olmalılar ki en güzeli en sona saklamışlar. Sistina Şapel'ine gidebilmek için bütün müzeyi gezmeniz gerekiyor.  
Sistina Şapel'inin bir duvarında Michelangelo'nun "The Last Judgment" (Son Yargılama) eseri var. Sistina Şapeli'nin tavanı ise olağan üstü. Michelangelo şapelin içine kapanıp, iskelelerin üstünde tek başına 4 yılda şapelin tavanını boyamayı bitirmiş. Michelangelo sırüstü yatıp, yukarı bakarak resim yapmak zorundaydı. Bu duruşa o kadar alışmışki, bu işle uğraştığı sırada aldığı mektupları başını geriye atarak okumuş*.
Yandaki resimde Michelangelo'nun "The Creation of Adam" (Adem'in Yaradılışı) nı görüyorsunuz. Resimde, Tanrı'nın eli Adem'e hayat vermek için uzanmış. Bu tasvir, günümüzdeki birçok esere hatta günlük hayatımızdaki reklamlara ilham kaynağı olmuştur.
Sistina Şapeli'nin bir diğer özelliği de Papalık şeçimlerinin burada yapılıyor olması. Dan Brown'nun romanından uyarlanan "Melekler ve Şeytanlar" filmini izlediyseniz ne demek istediğimi anlarsınız. Papa'yı seçmek amacıyla kardinaller Sistina Şapel'ine kapanıyorlar. Yanlız sorun şuki yeni Papa'yı oy birliği ile seçmek zorundalar. Bu sebeple Şapel'de kapalı kaldıkları saatler biraz uzun olabiliyor. Her oylama sonrası Papa'nın seçilip seçilemediğini dışarıdaki insanlara haber verebilmek için oy kullanılan kağıtlar yakılıyor. Dumanın rengi beyaz ise yeni Papa seçilmiş, siyah ise oy birliği sağlanamamış demek oluyor.


Son olarak Vatikan Müzesi'nin ünlü dönen merdivenlerinden de söz etmeden geçemeyeceğim. Vatikan'dan bu kadar. Bir sonraki yazımda Roma'yı gezmeye devam edeceğiz.
*Gombrich, E.H. (1997). Sanatın Öyküsü (16.Basım). Remzi Kitapevi.

7 Mayıs 2011 Cumartesi

Vatikan: San Pietro

Vatikan aslında bir ülke. Kendi posta kodu ve postanesi bile var. Yandaki fotoğrafta görülen San Pietro meydanı, Bernini tarafından tasarlanmış. Gerçekten de büyüleyici bir meydan. Meydan elips şeklinde tasarlanmış. Elipsin iki merkezine çeşme konulmuş. Tam ortaya ise bir mısır obeliksi.




İsa'nın oniki havarisinden biri olan St. Peter'in mezarının San Pietro kilisesinin altında olduğuna dair bir efsane var. 4.yy'dan beri şimdiki San Pietro kilisesinin bulunduğu yerde bir kilise varmış. 1506 yılında şimdiki kilisenin inşasına başlanmış.






San Pietro kilisesi, içi en geniş olan Hristiyan kilisesi imiş.  Kilisenin içinde Michelangelo tarafından yapılan bir Pieta var (Pieta, Meryem'in kucağında İsa'nın ölü bedenini taşıdığının tasviri imiş, bkz: http://en.wikipedia.org/wiki/Piet%C3%A0). Bu heykelin önü o kadar kalabalıktı ki resim çektirmekte oldukça zorlandık. Gerçekten de bir şaheser. Michelangelo yapmış gene yapacağını diyorsunuz :)


Kilisenin içinde St. Peter'in bronz bir heykeli var. Bu heykelin sol ayağına dokunmak ziyaretçiler için kutsal sayıldığından, heykelin sol ayağı aşınmış durumda.



Daha önce de söylediğim gibi Vatikan aslında bir ülke. Kendi bayrağı ve hatta kendi askerleri var. Ama bu askerlerin kıyafetleri biraz komik. Bu askerler İtalyan değil, İsviçreli. İlk öğrendiğimde çok şaşırmıştım. Böyle komik kıyafetler içinde olsalar da eğitimli askerler oldukları söyleniyor...

2 Mayıs 2011 Pazartesi

Forum

Kolezyum'u gezdiğimiz gün aslında daha Kolezyum'a varamadan acıkmıştık. Yol üzerindeki araba büfelerden birer sandviç aldık. Forum'a karşı oturduk ve karnımızı doyurduk. O an o kadar keyifliydi ki. Hayatımın en keyifli anlarından biriydi. Manzara tek kelimeyle mükemmeldi, sandviç de tabi :) Forum'u ilk öyle gördük. Kolezyum'u gezdikten sonra Forum'a girdik. İşte Sezar'ın, Augustus'un yaşadığı yerdeydik...
Forum içinde gezerken çok enteresan bir rehberle karşılaştık. Minneapolis'li bir rehber bedava İngilizce rehberlik hizmeti veriyordu. İnsanları etrafına toplamış, bulunduğumuz mekanla ilgili bilgi veriyordu. Ne yazıkki turun sonuna yetişmişiz o yüzden pek faydalı olmadı.
Roma Forum'un geçmişteki halini gösteren bir kitapçık aldık. O kadar hoş ki. Adamlar gerçek fotoğrafın üstüne geçmişte nasıl göründüğünü koymuşlar. Nasıl bir kitap olduğunu bu şekilde anlatmak zor tabi. Ama forumu gezerken insanın kafasında geçmişi candırmasına yardımcı olduğu kesin.
Yandaki fotoğrafta, Forum'un hemen yanında yer alan "Circo Massimo" görülüyor. Hernekadar şuanda bir yürüyüş parkuru yada yeşil alan gibi görünse de, bir zamanlar burası  büyük bir hipodrommuş. Buarada araba yarışları, halk oyunları ve festivaller düzenlenirmiş. Şimdi o halinden eser kalmasa da yeşil alan olarak Roma'lıların boş vakitlerini geçirmelerine yardım ediyor sanırım...

24 Nisan 2011 Pazar

Kolezyum

Kolezyum gerçekten de etkileyici bir yapı. Büyüklüğü ve heybeti karşısında insanda hayranlık uyandırıyor. Kolezyum'a gitmeden önce bir müzeye girmek için yanda görülen bileti almıştık. Aldığımız bu bilet Kolezyum da dahil olmak üzere 9 yere girmemize olanak sağlıyordu. Şimdi adını hatırlamadığım o müze çok kalabalık olmadığı için bileti hiç sıra beklemeden almıştık.
Kolezyum'a gittiğimizde dehşet bir kuyrukla karşılaştık. Tam uflayıp, puflayıp sıra mı beklicez şimdi derken, bu kuyruğun bilet sırası olduğunu öğrendik. Daha önce aldığımız ve Kolezyum için de geçerli olan biletle sırayı baypas ederek rahatça Kolezyum'a girdik. Kolezyum'un içine girdiğimde gerçekten çok heyecanlandım. İşte o meşhur arena burasıydı. Kimbilir ne kanlar akıtılmıştı burda.

Nice filmlere konu olmuştu. Aklıma hemen Gladyatör filmi geldi ve hayallere daldım.
Kolezyum arenasının altında hypogeum bulunuyor. Yani sahnenin altında tuneller var. Bu tunelleri kullanarak hayvanlar ve gösteri yapan kişiler sahneye çıkıyormuş.
Taa o zaman adamlar o kadar güzel bir tasarım yapmışlar ki Kolezyum, izdiham olmadan çabucak boşlabiliyormuş.



Kolezyum'un hemen yanında "Arco di Constantino" var. Aslında bu yapı bir zafer takı. Constantine I'in kazandığı bir savaşın anısına dikilmiş...

Kolezyum'a gideriken...

Roma'daki ikinci günümüzde hedefimiz Kolezyum'du. Roma'nın ara sokaklarını da keşfetmek ve şehrin havasını solumak için toplu taşım araçları yerine yürümeyi tercih ettik. Bu benim için günün sonunda dayanılmaz bir yorgunluk demek ama bütün yorgunluklara da deydi doğrusu. Kolezyum'a doğru ilerlerken yol üzerinde Trajan'ın Sütunu'na, Forum'una ve Marketi'ne uğrayabilirsiniz.




Biraz fotoğraf molasi verdikten sonra Vittorio Emanuele II Anıtı'nı görebilirsiniz. Bu anıt için Roma'nın takma dişleri diyorlarmış. Hakkatten de yerinde bir benzetme bence. Çünkü Forum'un yanında, o eski Roma İmparatorluğu kalıntılarının yanında, gerçekten takma diş gibi duruyor. Anıtın içinde II. Dünya savaşından kalma toplar tüfekler var.






Vittorio Emanuele Anıtı'ndan Campidoglio'ya çıkabilirsiniz. Bu meydana da Michelangelo'nun eli değmiş. Meydandaki hediyelik eşya mağazasından eski Roma paralarına benzer bozukluklar satınalabilirsiniz. Bu paralardan yeteri kadar satınaldığınızdan emin olun, sonra keşke daha fazla alsaydım diye pişman olmayın...

18 Nisan 2011 Pazartesi

Fontana di Trevi

Piazza del Popolo meydanını gezdikten sonra Via del Corso'dan Largo Chigi'ye dönüp ara sokaklara girerseniz Trevi çeşmesiyle karşılaşabilirsiniz. Gece Milano'dan Roma'ya yolculuk yapıp, biraz dinlendikten sonra buraya kadar anlattığım yerleri bir günde gezince insan yoruluyor tabi. Artık dönüş yolumuzda ancak Trevi çeşmesine uğradığımızda akşam olmuştu. Önce insan sesleri sonra su sesini duyduk. Ara sokaklardan böyle devasa bir çeşmeye çıktığımızda çok şaşırmıştım. İnsan o dar ara sokaklardan çıktığında hiç böyle bir manzara beklemiyor. Çeşmeye doğru ilerlerken hani nerde çeşme diye söyleniyor insan.
Söylendiğine göre çeşmeye iki tane bozuk para atmanız gerekiyor. Bir tanesi dileğiniz için, bir diğeri de Roma'ya bir daha gelmek için. Biz tabiiki ikişer tane bozuk para attık. Hala Roma'ya ikinci kez gidebilmiş değiliz. Ama Roma'yı o kadar çok sevdik ki, içimden bir ses Roma'ya bir daha gideceğimizi söylüyor hatta belki birden de fazla :)

17 Nisan 2011 Pazar

Piazza del Popolo

İspanyol merdivenlerinden sonra Via del Babuino'yu izleyerek Piazza del Popolo'ya ulaşabilirsiniz. Piazza del Popolo, İnsanların Meydanı demek. Bir meydan için oldukça güzel bir isim bence. Çok hoş bir meydan. Meydanın ortasına geldiğinizde ne tarafa dönseniz birbirinden güzel, birbirinden enteresan ve bir o kadar tarihi şeyler görüyorsunuz. Yandaki fotoğrafta Barok ikiz kliseleri görebiliyorsunuz. Meydanın ortasında bir de Mısır obeliksi var.
Yandaki fotoğrafta Pincio tepesini görüyorsunuz. Bu tepeden meydana kuş bakışı bakabilirsiniz. Ama yukarıya çıkmadan önce yanınıza su almayı unutmayın. Çünkü yukarıda yarm litre suyu suyu 4 euroya satıyorlar. İnsan o merdivenleri çıktıktan sonra susuyor haliyle de o parayı vermek zorunda kalıyor.

Pincio tepesine çıktığınızda yine Vatikan'ı göreceksiniz. Zaten ne zaman yüksek bir yere çıksanız Vatikan'ı görmemek imkansız...

16 Nisan 2011 Cumartesi

İspanyol Merdivenleri

Piazza della Repubblica'dan sonra İspanyol merdivenlerini görmeye gidebilirsiniz. Via XX Settembre'den Via delle Quattro Fontane'ye çıkın. Yol üzerinde önce dörtlü bir çeşme (San Carlo Quattro Fontane), devam ettiğinizde ortasında çeşme olan bir meydan göreceksiniz (Fontana del Tritone). Buralarda fotoğraf molası verebilirsiniz. Ama asıl durağımız Via Sistina'dan Trinita dei Monti'ye ulaşmak. İspanyol merdivenlerine tarif ettiğim yoldan giderseniz, klisenin olduğu, merdivenlerin üst kısmında bulursunuz kendinizi. Böylece klisenin içini gezebilir, Vatikan manzarasını izleyebilir, merdivenlerdeki kalabalığa yukarıdan bir bakış atabilirsiniz. Merdivenler tembellik yapmak için mükemmel. Meydanın ve merdivenlerin ismi, merdivenlerin başındaki İspanyol Büyükelçiliğinden gelmiş. Meydanın etrafında gerçek İtalyan pizzası ve makarnası yiyebileceğiniz güzel restorantlar mevcut. Biraz ara sokaklara dalmak lazım tabi. Ayrıca Roma dondurması yani "Gelato" da yiyebilirsiniz. Sabahları kruvasan, ikindin İtalyan pizzası yada makarnası yedikten sonra dondurmaya pek yer kalmıyordu ama birkaç kere o güzel dondurmanın tadına bakma şansımız oldu. Siz de kaçırmayın derim...

14 Nisan 2011 Perşembe

Piazza della Repubblica

Hostel'deki Türk görevlinin bize verdiği harita olmasa Roma'yı gezmeye nereden başlayacağımızı bilemezdik. Bize verdiği haritayı scan edemeyeceğim ama daha iyisini yapabilirim. Söylediğim haritayı bu adresten bulabilirsiniz: http://www.romaturismo.it/ 
Tren yolculuğunun ardından, hostelde biraz dinlendikten sonra, gezimize kaldığımız hostele en yakın olan yerle başladık: Piazza della Repubblica.

Bu meydanda, yandaki fotoğrafta görülen, Santa Maria degli Angeli e dei Martiri basilikası var. Anlamı, St. Maria'nın melekleri ve şehitleri demek sanırım. Bu basilika Diocletian hamamlarının içine kurulmuş. Michelangelo,1563 to 1564 yılları arasında hamam yıkıntılarını bir kliseye dönüştürmüş. Açıkçası bu basilikaya Michelangelo'nun elinin deydiği çok belli oluyor. Pope Clement XI, bu basilikaya bir meridyen çizgisi çizdirmiş ve bu çizgi bir nevi güneş saati olarak kullanılmış (daha ayrıntılı bilgi için: http://en.wikipedia.org/wiki/Santa_Maria_degli_Angeli_e_dei_Martiri)

3 Nisan 2011 Pazar

Roma

Ucuz uçak şirketinden aldığımız biletle İstanbul Sabiha Gökçen havalimanından Milano'nun küçük havaalanlarından biri olan Bergamo havalimanına indik. Bergamo havalimanından Bergamo tren istasyonuna gittik. Tren biletlerinin saatlarine trenitalia'nın sayfasından (http://www.trenitalia.com/) bakmıştık zaten daha önce. İtalya'ya gitmeden önce Raytur'dan interrail bileti almıştık. Fazla işe yaradığını söyleyemeyeceğim çünkü bu bilet sadece ayakta seyahat etmenize olanak veriyor. Koltuk satınalmak için ekstra para ödemeniz gerekiyor. Ayrıca interrail bileti kendisi de zaten yeterince pahalı. İtalya gezisi sonrası kabaca bir hesap yaptığımızda, interrail biletine ödediğimiz parayı, koltuk almak yada eurostar trenlerini kullanabilmek için ödediğimiz ekstra paralarla topladığımızda, interrail bileti almadığımız taktirde ödeyeceğimiz paraya eşit çıktı. Yani interrail bileti almak hiçbir fayda sağlamıyor. Hatta bi keresinde ekstra para vermekten bıkıp bilet satan kadına bağırdığımı hatırlıyorum. Neyseki müstakbel eşim beni sakinleştirdi.
Milano'dan Roma'ya giden tren için koltuk satınaldıktan sonra karnımız acıktığı için tren istasyonunun karşısındaki McDonalds'a gittik. Yabancı bir ülkeye geldiğimizi işte o zaman fark ettim. İtalya gezisi için o kadar çok plan yapmıştım ki hatta çıkan birsürü aksilikten sonra biara gidemeyeceğimizi düşünmeye başlamıştım. Planlama sürecinde biraz yıprandık ama McDonalds'a girip sipariş vermeye çalışırken o kadar heyecanlandım ki sanki bütün emeklerime değmiş gibi geldi o an. İşte sonunda başarmıştık, o kadar aksilikten sonra İtalya'ya gelmeyi başarmıştık ve herşey yolunda gidiyordu.
Trenle önce Milano'ya geçtik. Ordan Roma'ya giden trene bindik. Bütün geceyi yolda geçirdik. Roma'ya geldiğimizde hostelbookers'tan (http://www.hostelbookers.com/) ayarladığımız hostel'e gittik. Hostelbookers oldukça iyi bir sayfa. Hostelbookers'dan herhangi bir hostelde yer ayırtıp kaldıktan sonra tatil dönüşü hostelbookers sizden kaldığınız hosteli oylamanızı istiyor. Farklı kriterlere göre oy veriyorsunuz: temizlik, hostelin yeri, çalışanlar, o paraya değer mi vs. vs. Bu sebeple hostelbookers'tan seçtiğiniz hostele gönül rahatlığıyla güvenebilirsiniz. Biz Venedik'te yaşadığımız ufak bir sorun dışında kaldığımız herhangi bir hostelde bir problemle karşılaşmadık. Puanları yüksek olan hostellerin fiyatları da bi o kadar yüksek oluyor tabi orası da ayrı bi konu. Bu sebeple, bütçenize ve beklentilerinize uygun bir hostel seçmelisiniz.
Roma'da kaldığımız hostel (Rossana Guest House) tren istasyonuna oldukça yakındı. Sabah çok erken saatte trenden indik. Hostelin bulunduğu apartmanın önüne geldiğimizde kimseyi bulamazsak aramamız için bırakılan numarayı aradık. İtalya'ya geldiğimizden beri İtalyanların İngilizcelerini anlamakta zorluk çekiyorduk. Müstakbel eşime telefondaki adamın İngilizcesinin anlaşılır olup olmadığını sorduğumda bana oldukça anlaşılır olduğunu söyledi. Kapının önünde beklerken bir adam bize doğru geldi ve iyi bayramlar dedi. O an neye uğradığımızı şaşırdık. Oraya gittiğimiz ilk gün bayrama denk geliyordu ve karşımızdaki bir Türk'tü. Meğer farkında olmadan görevlisi Türk olan bir hostele kayıt yaptırmışız. Türk görevli bize çok yardımcı oldu. Yol yordam öğretti diyebiliriz. Daha önce gelmediğimiz bir ülkede güzel bir başlangıç yapmamızı sağladı. Kahvaltı için yakınlardaki bir patisserie'ye gittik. Türk görevli, İtalyanlar öyle bizim gibi peynir zeytin yemezler kahvaltıda dedi. Onlar kruvasan ve kahveyle yapıyorlarmış kahvaltılarını. İtalya'da yediğimiz kruvasanların ve sabahları içtiğimiz cappucino'nun tadını başka hiçbiyerde bulamadık.
Kahvaltıdan sonra odaya çıktık. Bütün geceyi trende geçirdiğimiz için gezmeye başlamadan önce biraz uyuduk. Ve Roma tatilimize başladık...