18 Aralık 2022 Pazar

Amsterdam 3.gün


Bu ve bir önceki gezimizde teknolojinin nimetlerinden faydalanarak Sygictravel diye bir uygulama yardımıyla tatilimizi planlamıştım. Gerçekten çok güzel bir uygulama, seçtiğiniz noktalara göre gün gün size özel haritada rota hazırlıyor ve görülecek yerlerlerle ilgili bilgileri düzenliyor. Yandaki resimle görülen yer Amsterdam terminali. Küçük bir şehir olan Amsterdam'ın içindeki ulaşım ise tramvayla sağlanıyor.

Biz i Amsterdam card almamıştık. Gereksiz bir şekilde pahalıya geliyordu ama son gün, günlük tramvay biletlerini keşfettik, o daha uygundu. Normalde her yere yürürüz diye düşünmüştük ama bu tatile çıkmadan önce Arda havale geçirdiğinden onu o kadar uzun mesafeler yürütmeye cesaret edemedik. Amsterdam, coffee shoplarıyla ünlü. Ama bu mekanların ünlü olmalarının sebebi bildiğimiz kahve değil, bu mekanlarda satılan hint keneviri ve onun katıldığı çeşitli ürünler. Biz yanımızda çocuk olduğundan bu tarz yerlere girmeye cesaret edemedik ama merak etmedim değil. Otelin her yerinde bu tarz ürünleri otelin içinde tüketmemek gerektiğini belirten uyarılar vardı çünkü bu maddeleri kullandıktan sonra halusilasyon görüp camdan atlayan insanlar olmuş. Kahve dükkanları dışında bu tarz maddeleri kullanmak yasak. Ayrıca, Türkiye'ye getirmek de yasak. Yakalanırsanız cezası var. 

Amsterdam'da ünlü olan başka birşey ise sex shoplar ve gösteri mekanları. Bu mekanların da türlü türlü çeşitleri var. Kimilerinde sadece izleyici olurken, bazılarında katılımcı da olabiliyorsunuz. 
1306 yılında inşa edilen Oude Kerk (Eski Kilise), Amsterdam'ın en eski yapılarından biri. Meşhur Red Light Bölgesi'nde. Bu klisenin birçok bar ve genelevine  yakınında olması ilginç bir kontrast oluşturuyor. Günümüzde kilise sadece dini değil; kültürel etkinliklere de ev sahipliği yapıyor. Burası aynı zamanda bir mezar yeri. Mezar taşlarını kilisenin zemininde görebilirsiniz. Gömülü olanlar arasında Rembrandt'ın karısı ve birkaç Amsterdamlı kral naibi bulunuyor. Fakat biz bu kliseyi gezme fırsatını bulamadık çünkü açık olduğu saatleri bir türlü programımıza uyduramadık. Onun yerine dışardan bakmakla yetindik.
Amsterdam'ın ana meydanı olan Dam Meydanı adını asıl amacından dolayı almış. Burada meydan yapılmadan önce, Amstel nehri üzerinde gerçek bir baraj varmış. Günümüzde ise Noel kutlamaları, çeşitli fuarlar, gösteriler ve toplantılar gibi yıl boyunca birçok etkinliğin düzenlendiği önemli bir meydan. Bu meydanda, 15. yüzyıldan kalma Nieuwe Kerk (Yeni Kilise), görkemli Kraliyet Sarayı ve ünlü Madame Tussauds Balmumu Müzesi gibi yapılar yer alıyor. Kraliyet sarayı, süslemelerle bezenmiş bir ön cepheye sahip, arka cephesinde ise omuzlarında dünyayı taşıyan Atlas heykeli bulunuyor. Meydanın karşısında 1956 yılında yerleştirilen 2.Dünya Savaşı anıtı bulunuyor.
Bir sonraki durağımız biraz hüzünlü. Güneş batmak üzereyken Dam meydanından Anne Frank Huis'a doğru yürüdük. Mayıs ayı olmasına rağmen hava kış gibi soğuktu. Üzerimizden kışlık montlarımızı çıkaramadık. Evin içini gezmeyip dışardan görmekle yetindik. Anne Frank ve ailesi 2. Dünya savaşı sırasında bu evde saklanmış. Anne'in babası, sahibi olduğu iş yerinin üst katında gizli bir geçitle geçilen ve ailesinin saklanabileceği bir mekan yaratmış. Burada iki aile birlikte ihbar edilene kadar yaşamışlar. Ne yazık ki hikaye mutsuz bir sonla bitmiş ve iki aileden geriye sadece Anne'in babası kalmış, diğerleri toplama kamplarında ölmüş. Anne'in babası ise kızının adını yaşatmak ve savaşın kötü yüzünü göstermek amacıyla, Anne'in saklandıkları sırada tuttukları günlükleri kitap olarak yayınlayıp, evi de müzeye çevirmiş.