Gorki Parkının yanından geçerek, Moskova'nın tarihi merkezine doğru ilerledik. Rehber Gorky park dediğinde kafamda Scorpions'un "Wind of Change" şarkısı çalmaya başladı (https://m.youtube.com/watch?v=n4RjJKxsamQ). "I follow the Moskva, down to the Gorky Park, listening to the wind of change". Gerçekten Moskova'yı gezdikçe fark ettik ki Sovyet dönemiyle pek bir ilgisi kalmamış. Sokaklarda hep en son model lüks arabalar var. Türkiye'den bile daha kapitalist bir ülke olmuş artık Rusya. Biz oradayken Gorki Parkının içerisinde Sovyet uzay gemisi Buran sergileniyordu. Şimdi öğrendiğim kadarıyla Buran bir gece yarısı operasyonuyla Moskova'daki açık hava sergisi VDNKh'a taşınmış (http://www.themoscowtimes.com/business/article/monument-to-soviet-space-program-put-out-to-pasture-in-moscows-vdnkh/503050.html).
Yolumuzun üzerindeki bir diğer yapı ise Moskova Nehrinde yer alan 98 metre uzunluğundaki Büyük Peter Heykeli. Rus ordusunun kuruluşunun 300.yılını kutlmak için 1997'de Zurab Tsereteli tarafından tasarlanmış. Dünyanın en uzun 8. heykeli. Yaklaşık 1000 ton ağırlığında paslanmaz çelik, bronz ve bakırdan yapılmış. Heykelin aslında Kristof Kolomb'un yolculuğunun 500. yılı anısına yapıldığı söyleniyor. Amerikalı bir alıcı çıkmayınca Büyük Peter Heykeli diye Ruslara satılmış.
Meydanın bir köşesinde ise Kazan Katedrali yer alıyor.
Devlet Satış Mağazaları'nın Rusça kısaltması olan GUM, Kremlin duvarlarının hemen karşısında yer alıyor. Çarlık zamanında ticaret merkezi olarak inşa edilen bu yapı Sovyet zamanında Devlet Satış Mağazası olarak hizmet vermiş. Şimdi ise bize çok tanıdık gelen alışveriş merkezlerinden biri olarak çalışıyor.
Binanın iç dizaynı çok güzel. İtalyan mimarisi hemen kendini hissettiriyor.
Alışveriş merkezinin içinde bir de market var. Fakat alışık olduğumuz marketler gibi değil, yandaki fotoğrafta görüldüğü gibi fazlasıyla şık.
Ve tabii ki Moskova deyince hepimizin gözünün önüne gelen Saint Basilin Katedrali. Burası yabancılar tarafından genellikle Kremlin ile karıştırılıyor. Korkunç İvan tarafından yaptırılmış. Soğana benzeyen rengarenk sekiz kubbe, sekiz ayrı zaferi simgeliyor. Bu sekiz kubbe ortadaki dokuzuncu kubbenin etrafında yer alıyor. Kenarda duran onuncu kubbe ise Saint Basil'in mezarı için yapılmış. Rivayete göre kiliseyi inşa eden mimar, bu güzellikte bir yapı daha inşa edememesi için kör edilmiş.
Kremlin sarayı duvarlarının Kızıl Meydana bakan kısmında Lenin'in anıt mezarı var. Anıt mezardaki kırmızı renkli granit komünizmi, siyah labrador ise yası temsil ediyor. Lenin'in naaşı bu anıt mezarda cam bir lahit içerisinde mumyalanmış bir şekilde duruyor. Bu mumya, 18 ayda bir çözülüp yeniden mumyalanıyormuş. Hatta üzerindeki takım elbise bile yeni ve temiz olanıyla değiştiriliyormuş. Anıt mezar fikri Stalin tarafından önerilmiş. 1953 yılında, Stalin'in naaşı da mumyalanarak buraya konulmuş fakat, 1961 yılında, Kremlin Duvarı önüne gömülmüş.
Mozele pazartesi hariç hergün 10:00 - 13:00 saatleri arasında ziyarete açık ve giriş ücretsiz. Biz ne yazıkki içeri giremedik çünkü sabah Ankara'dan yola çıkıp, Kızıl meydana vardığımızda çoktan öğleden sonra olmuştu. Ertesi gün de Kremlin sarayını, Arbat'ı ve Mosova metrosunu gezdik ve Kızıl Meydana dönme fıratımız olmadı. Kremlin Duvar Mezarlığında Stalin'le birlikte pek çok komünist lider ve Sovyet gömülmüş. Mesela kozmonot Yuri Gagarin'in mezarı da burada. Bu mezarlığa ilk defa 1917 tarihinde Ekim devriminde hayatını kaybeden 238 Kızıl Muhafız toplu olarak gömülmüş.
Böylece yoğun ve yorucu da olsa turdaki ve Moskova'daki ilk günü tamamladık. Gemiye ulaşmamız saatlerimizi aldı tabiiki. Yazımın başında da belirttiğim gibi Moskova'nın trafiği berbat. İlk bikaç saat Putin'in geçmesini bekledik. Daha sonra cuma akşamı olduğundan haftasonunu nehir kıyısındaki yazlıklarında geçirmek isteyen Moskovalılarla aynı yollara düştük. Gemiye vardığımızda akşam yemeğimizi yiyip doğru kamaramıza yatmaya gittik.